Pazar, Nisan 23, 2017

Gölge Şehir | Ransom Riggs | Bayan Peregrine #2

Yine spoilerlı yazacağım arkadaşlar, onu en baştan söyleyeyim. Çünkü içimde sürpriz bozmama adına en küçük bir heyecan taşımıyorum. Ay çünkü bir sürpriz de yok.

Gölge Şehir, hepinizin bildiği gibi Bayan Peregrine serisinin ikinci kitabı. İlk kitap hakkında şunları yazmışım. Ne kadar umut dolu, saf ve ponçikmişim. Ne diyebilirim? Koskoca bir hayal kırıklığı...

İlk kitaba dair yazılabilecek bir şeyler en azından varmış. İkinci kitap hakkında söyleyebileceğim çok bir şey de bulamıyorum. Karakterlerin asla derinleşmemesi hadisesi burada da sürüyor mesela, bunu söyleyebilirim.

İkinci kitap, tam olarak ilk kitabın kaldığı yerden devam ediyor. Uzunca bir süre çocukların dalgalarla boğuşmasını ve bir kara parçasına ulaşmaya çalışmasını izliyoruz. Bu esnada minik atraksiyonlar olsa da, hiç biri sizi heyecanlandırmıyor. Yaklaşık bir üç yüz sayfa çok durgun ve anlamsız, kitap da 440 sayfa zaten. O üç yüz sayfayı okuduktan sonra, kalan yüz kırk sayfayı da okumaya mecaliniz kalmıyor zaten. Atlayarak okudum.

Kitapta yine enteresan fotoğraflar var. Fotoğraflara bir şey dediğimiz yok zaten. Ama sırf bu fotoğrafları kullanabilmek için kitaba gereksiz, yine asla derinleşmeyen, abuk subuk karakterler sokuşturulmuş. Kurgu da dolayısıyla aynı şekilde gereksiz, saçma sapan ve kitap bu yüzden gereksiz yere uzuyor.

O "ittire kaktıra"lığı hissediyorsunuz, etmemek elde değil. "Ay ne mana şimdi?" derken sayfayı çeviriyorsunuz ve fotoğrafla karşılaşıyorsunuz, "Haa, şimdi belli oldu" diyorsunuz. Dolayısıyla mevzu bu kadar işte, bu yani, bu. Fotoğrafı kullanmak için kurguya böyle bir detay sokuşturmuş, onu zaten yedirememiş, gelecekte de hiçbir şeye bağlanmayacak.

Çocuklar döngü dışı kaldıkları halde bir türlü yaşlanmıyorlar, neden böyle olduğunu çözemiyoruz. Kuşa dönüşen ve geri insana dönüşemeyen Bayan Peregrine'in aslında Bayan Peregrine olmadığını öğreniyoruz. Onun kötü kardeşiymiş. Bu kötü kardeşle ve ordusuyla bir savaş veriliyor, manasızca savaştan bir şekilde büyük hasarlar almadan kurtuluyorlar falan, klişe ve kötü kurgu, ne diyebilirim?

İkinci kitabı okuduktan sonra neden Harry Potter ile bağdaştırdıklarını anladım. Jacob'un gölgeler yaklaştığında mide bulantıları, iç sıkıntıları, baş dönmeleri hissetmesi Harry'i andırıyor. Kitabın sonunda gölge yaratıklarından biri ile onun dilinde konuşması, bunu yalnız kendisinin belli belirsiz fark etmesi ve yaratığı ehlileştirmesi de Harry'nin çataldil muhabbetine bir göz kırpıyor bence de.

İki günde bitirdim, benim için pek eziyetliydi. Yılmadım, üçüncü kitabı da okuyacağım ama kim bilir ne zaman. Herkesler ikinci kitabı daha çok beğenmiş ama ben katılmıyorum, öykü asla hareketlenmemiş bence, tıkanmış ve çok kabız bir yola sapmış.

Yazıda içtenlik önemli, içtenlikten sapmayınız!

1 yorum:

  1. Bloğunuzu yenı kesfettım bende beklerım:)
    www.bolkahveli.com

    YanıtlaSil