Cumartesi, Eylül 15, 2012

Alacakaranlık Üzerine

EĞER KİTABI OKUMAMIŞ İSENİZ OKUMANIZ ÖNERİLMEZ!

Alacakaranlık ile ilk tanıştığımda 9. veya 10. sınıfa gidiyordum, çok tutulduğu dönemdi yani. Sık sık kitap aldığım bir kitapçı vardı, o "Çok satılıyor bu günlerde, çok güzel" diye diye sonunda aldırmıştı bana. Oysa çok satılıyor oluşu bile benim için uzak durma nedeniydi.

Kitabı okuduğumda henüz filmini izlememiştim. Ve "Yani, işte, idare eder." gibi bir kanı oluşmuştu kafamda... Seriye başladığımda bitirmeden edemem, bir şeyleri yarım bırakmak içimde bir huzursuzluk yaratır. Neyse, yani param olursa falan alırım tamamlarım seriyi diye düşünmüştüm. Çok sevmediysem de devam edecektim... Daha sonra filmlerine maruz bırakıldım.

Bir kere Robert Pattinson sanırım çocuğun adı, onu sevmiyorum, bana itici geliyor. Aslında tüm film bana itici geldi izlediğimde. Belki benim hayal gücümle boy ölçüşemedi, bilemiyorum. Sonuçta hepsi normal insan... Ve beğenmediğim halde, bir şekilde tam 3 filme maruz kalınca seriden nefret ettim. Bir de ne yana dönsem karşıma çıkıyordu, okuldan arkadaşlarımın elinde, dilindeydi kitaplar, filmler. İyice soğumuştum.

Biz bu kitabı Katya ile okuduk.
Sonra Ebru'da şu ana kadar çıkmış olan tüm kitaplarının olduğunu öğrenince kendime dedim ki: "Cessie, en azından seriyi tamamlamış olursun. Bir fırsat ver, belki diğer kitapları muhteşem olacak. Daima ilk kitaplar diğerlerine nazaran sönük olur. Harry Potter ve Felsefe Taşı ile tutup Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nı karşılaştırabilir misin?" Ve böylece, önyargılarımı yakaladıkça tartaklayarak tekrar okumaya başladım kitabı.

Ve bu okuma şöyle gerçekleşti:
Kitaba tam kaptırıyorum kendimi, tam içimden diyorum ki, "İşte, oldu. Güzel ya, seveceğim! Öyargı yok! Bak önyargı olmayınca ne güzel okunuyormuş, öyle de kötü değilmiş!" birden bir diyalog geçiyor ikisinin arasında vıcık vıcık sinir oluyorum.

Sonra, bir insanın ayakları hiç mi yere basmaz? Basmadı! Bella'nın ayakları yere basmadı! Bir sırt çantasıymış gibi sırtlarda, bir karpuzmuş gibi kucakta... Yahu iki ayağın var, kullansana! Adam güçlü, kuvvetli tamam ama bir de "kendi işimi kendim görürüm" mantığı olur insanda! Bella'da yoktu...

Sonra, kitapta Edward'ın vücudu bir soğuk ve sert tasvir ediliyor bir "Bella'nın Edward'ın yumuşacık elinden tuttuğu" söyleniyor... Umarım yazar ilerleyen kitaplarda vampirlerin sert mi yumuşak mı olduğuna karar vermiştir...

Bir de şu güneş ışığı olayına gelelim. Tamam Stephenie, sarımsağı, haç'ı, tabutu, gümüşe dokununca tutuşmayı bir köşeye attın, ses etmedik. Tamam batıl inanç olsun onlar... Tamam yani koskoca vampiri sarımsakla soğanla korkutmak bence de gülünç ama bu kadar da olmaz ki yahu! Bunca senenin korku saçan, filmlere kitaplara konu olan yaratığını "disko topu"na çevirdin! Vampir olsam önce senden bunun intikamını alır sonra kalbime kazık çakarak intihar ederdim!

Tüm bunların dışında, kitapta ve filmde en çok Alice'i sevdim. Hem kitaptaki karakteri, henüz öğrenemediğimiz öyküsü sebebiyle ona ısındım -çünkü anladığım kadarı ile vampir olmadan önce tımarhanedeymiş- , hem de filmdekini sevdim. Çünkü filmdeki Alice benim kafamda yarattığım Alice'e çok benziyordu.

Şimdi serinin devamını biraz "Acaba Alice ile biraz daha haşır neşir olacak mıyız?" merakı ile biraz da şu vampirlerin sert mi yumuşak mı olduğuna karar verip vermediğini anlama isteği ile okuyacak gibiyim. Tabii yarım bırakamayacak oluşum da bir minik sebep...

İlk kitap için edindiğim izlenimler bunlardı.
Bence pek başarılı değildi... Eğer bir puanlama söz konusu olsaydı, 5 üzerinden 2 verirdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder