Pazar, Haziran 30, 2013

Harry Potter ve Felsefe Taşı Üzerine

Yaz tatiline girmek yaramadı bana. Teyzemlerin evinde tadilat olduğunda teyzem bizde kalıyor iki üç gündür. Öyle olunca annemi parselledi. İkisi takılıyorlar. Onların konuştuğu konular ilgimi çekmiyor, söz ettikleri kişileri tanımıyorum. Böyle olunca yapayalnız kaldım. Sıkılıyorum.

Bunun dışında, notlarım kötü işte, o takılıyor kafama... Erkek arkadaşım gibi bi'şeyim olduğundan bahsetmiştim sanırım, ona M diyelim. M ile iletişemiyoruz, sürekli birbirimizi yanlış anlıyoruz. Olmadık şeylerden olmadık gerginlikler, tartışmalar çıkıyor. Bok gibi bir sene geçirdim, geriye dönüp bakınca... sanki tüm seneyi ağlayarak geçirmişim gibi... Yani, felaket yorgunum. Kendimi oldukça tükenmiş hissediyorum.

İşte böyle bir ruh hali içindeyken, hem çocukluğuma, hem de bana tanıdık gelen bir başka dünyaya, sevdiğim bir dünyaya küçük bir bakış atayım dedim ve Harry Potter ve Felsefe Taşı'nı 7.kez okudum...

Ben ilkokuldaydım, sanırım ikinci sınıftaydım Harry Potter ile tanıştığımda. Pek çocuğa olduğu gibi, benim zihnimde de yeni bir dünya oluştu. O zamandan bu zamana 6 kez daha okundu bu kitap, dediğim gibi, bu da yedinciydi.

Zaman zaman bazı kitaplar değer kazanır gözümüzde, onları baş ucu kitabı yaparız. Sıkıştıkça sayfalarını çeviririz, orada kendimizi buluruz. Bu kitap benim için 10. sınıftayken Dövüş Kulübü'ydü, 12. sınıfta Edip Cansever'in şiirlerinin bulunduğu, YKY'den çıkan iki ciltlik kitap var ya, onun ilk cildi oldu zira ikincisi bende yoktu. Başka dönemlerde başka kitaplar da olmuştur, bakmayın bu ikisi aklıma geldi şimdi. Ama en sarsılmaz olanı Harry Potter kitaplarıydı belki. Çünkü onlar o kadar geçmişten kalma o kadar derin köklere sahip ki bende...

Harry Potter kitap olarak kalsa bu kadar içimize işlemeyecekti belki. Ama bir grup insan çıktı, karakterleri ete kemiğe büründürdü, onlara bedenler verdi. E durum böyle olunca, biz potterhead'ler de gerçek ile hayal arasındaki sınırı aşmaya falan başladık ara sıra. Hâlâ birbirimize "muggle" diye hakaret ediyorsak ve okul / ülke yönetimindekileri ruh emicilere benzetiyorsak bundandır. Bize gerçek olması çok muhtemel  ve gerçek oluşu ihtimaline tutunmanın çok güzel olduğu bir dünyanın hediye edilmesinden...

Ben yalnız bir çocuktum, hep söylerim. Belki de kitaplarla bu kadar içli dışlı olmamın nedeni buydu. Belki bu seriyi gözümde bu kadar değerli kılan da, o zamanlar sahip olduğum arkadaşların, bu karakterler oluşuydu. Bu nedenle Hogwarts pek çok çocuk gibi, benim için de bir yuva olmuştu *.*

Şimdi, 19 yaşında, oturdum tekrar okudum ilk kez 8 yaşında okuduğum kitabı. Aynı heyecanla, aynı coşkuyla. Hatta fark ettim ki aynı saatlerde, aynı bölümleri okudum. Yine kitabı yere koydum, bedenimin belden yukarısını yatağımdan aşağıya sarkıttım. Yine içimden Voldemort'a küfürler ettim ve yine Weasley ikizlerinin saçlarını karıştırmak geçti içimden... Anladım ki -ve rahatladım- aslında büyümemişim. *.* Hâlâ bir baykuşun penceremi tıkırdatmasını bekliyorum ve bu gerçekten olanaksız değil... *.*

Eğer ilk kitabı okumayan varsa, belki çocuğuna hediye etmek isteyen vardır, olabilir, onlara biraz fikir vermek gerekir belki... Şu ana dek veremediysem tabii... Aslında bana garip geliyor şu vakte dek okumamış, izlememiş birilerinin olması. Geçenlerde Sim'e sordum mesela, okumamış o. Çok tuhaf... Bununla birlikte büyüyememiş olmalarına üzülüyorum ben. Neyse...





Genellikle serilerin ilk kitapları biraz sıkıcı olur. Giriştir, karakterleri tanıtma telaşına girişilmiştir. Dizilerin ilk bölümleri de biraz boktan olur ya hani... Aslında tam tersi beklenir, yani bir serinin ilk kitaptan / bölümden insanı bağlaması, soluksuz bırakması gerekir ki devamı gelsin diye düşünülür. Ne var ki çoğunlukla, en sönük kitaplar ilk kitaplar, en sönük bölümler ilk bölümlerdir. Bu Harry Potter için geçerli değildi. Harry Potter serisine ilk kitapta vurulursunuz. Karakterleri özgündür ve kitaplar ilerledikçe onları daha iyi tanırsınız. Derinleşirler, daha somut bir hal alırlar ve bir bakarsınız ki var olurlar. Sonra da onların kavgasını vermeye veya yasını tutmaya başlarsınız.

İlk kitap Harry Potter serisinin en dertsiz tasasız, en neşeli kitaplarından biridir bana göre. Bu dünyaya atılan bir adım. Ezeli düşmanların ilk karşılaşması ve Harry daha minicik bir çocuktur. Diyaloglardan da anlarsınız ki bu bir çocuğun dünyasıdır. Çekişmeler de çocuksu çekişmelerdir. Düşmanla karşılaşıldığında da çocukluğun masumiyeti galip gelir, bunu kitabı 19 yaşında bir çocuk olarak okuduğunuzda daha net görürsünüz.

Bana kalırsa 3.kitaptan sonra işler değişmeye başlar. Karakterler ve siz büyümeye başlarsınız. 4. kitapta dananın kuyruğu kopacaktır ve anlarsınız ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Ayrıca dördüncü kitapla birlikte kayıplar da başlar. Hani her ölümle biraz daha büyürüz ya, bu dünyayı içinize yerleştirmişseniz, her ölümle birlikte büyümeye başlarsınız...

Çoğu zaman, olduğum kişi olmamda en etkili olan şeyin Harry Potter serisini okumuş olmak olduğunu düşünürüm. O dünyayı benimseyebilmiş olmak. O dünyaya ait hissetmiş olmak, hatta o dünyaya ait olmuş olmak.

İlk kitabı anlatmak istemiştim ama benim için bu kitaplara bölünmüş bir öykü değildi. Sanki tüm bunlar geçmişte yaşandı. Yaşandı ama bitmedi, iz bıraktı. Geriye döndüğümde hatırladıklarım sanki okuduğum olaylar dizisi değil, anılar. Hissettirdikleri ve kazandırdıkları ile birlikte...


İşte Harry Potter ile büyümek böyle bir şeydi.
Ve biz, bunu yaşayabilmiş her çocuk yani, J.K. Rowling'e minnet duyacağız.
Tüm yaşamımız boyunca.

3 yorum:

  1. "Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk
    Hiçbir yere gitmiyor."

    Yazınızı okuyunca bu dizeleri hatırladım.Birçok çocuğun hayal dünyasınında yer edinmiş kahramanlar ve önemli bir eser. Ne mutlu içindeki çocuğu koruyabilene.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel bir yorum.
      Teşekkürler :)

      Sil
    2. "Güzel bakan güzel görür." Hayattaki her şey için geçerli bir kuraldır sanki bu. Hayata güzel bakanlardan olabilmemizi diliyor ve rica ediyorum :)

      Sil