Perşembe, Mayıs 30, 2013

S*ktir Et ~ John C. Parkin

S*ktir Et'i bana Yufkayüreklikelgöbekli göndermişti. "Bloggerlar Çalıyor" adı altında keyifli bir etkinlik yapmaya niyetlenmişti ve bununla ilgili bir yazı yazmıştı. Sanırım bu yazıya yorum yapan herkesi çekilişe davet etmiş, ben de bunun bilincinde olmadan çekilişe katılmış bulunmuştum. Şansa bakın ki kitap da bana çıktı. Kitap çok konuşuluyordu, ismi de iddialı olunca, tabii ki bende de bir merak uyandırmıştı. Ama çekilişte çıkmasa hayatta para verip almazdım. Hem bu yüzden hem de Yufkayüreklikelgöbekli'nin kitapla birlikte gönderdiği Cessie çizimi yüzünden çekilişte şansın bana gülmesine çok sevinmiştim. Yazık ki uzunca bir süre kitaplığımda okunmayı bekledi. En sonunda gözüme ilişti, hafif bir kitap okumak istiyordum, çabuk bitsin istiyordum çünkü bu aralar gerçekten okuyamıyorum. Bu nedenle başlayıverdim ve bir haftada falan bitti. Bir hafta, son zamanlardaki okuma hızımı göz önünde bulundurursak çok iyi bence.

S*ktir Et bir kişisel gelişim kitabı. En azından ben kendimce onu öyle sınıfladım. Kitabı Figen Klavuz çevirmiş ve Arunas diye bir yayınevinden çıkmış. Daha önce duymamıştım. Benim elimdeki 160. baskıydı.

Kitapla ilgili kişisel fikirlerimi paylaşmam gerekirse, ki gerekmez ama paylaşacağım, kolay okunduğunu söylemekle işe başlayabilirim. Ama kişisel gelişim kitapları söz konusuysa, kolay okunmayanına rastlamadım. Bence S*ktir Et, bu konuda bir istisna değildi. İsminin vadettiği kadar cüretkâr veya sıra dışı değildi. Herhangi bir kişisel gelişim kitabından farkı yoktu.

12-13 yaşlarında Erdal Demirkıran'ı çok beğeniyordum. Onun kişisel gelişim kitaplarını falan... Ama sonra, kişisel gelişim kitabı yazan adamların kendi düşünceleri dışında hiç bir şeyi sallamadığını fark ettim. Mesela Erdal Demirkıran'ın "Sadece Aptallar 8 Saat Uyur" diye bir kitabı vardı ve "az uyumak zararlıdır, az uyumak kişiyi sinirli ve depresif kılar, az uyumak kişi için huzursuzluk yaratır" önermelerine kesinlikle karşı çıkıyordu. Bu önermeler ister herhangi bir gazetede herhangi bir köşede çıkmış olsun, ister alanında uzman bir psikolog söylemiş olsun onun için bir anlamı yok gibiydi. Tabii bunları biraz daha büyüyünce fark ettim. Sonra baktım ki adam konu ne olursa olsun aynı şeyleri söylüyor kitabında...

Kişisel gelişim kitaplarına biraz daha uzaktan bakmaya niyetlenince gördüm ki bu kitaplar genellikle iki düşünce biçimini esas alıyor veya saçmalığın dibine vurarak bu iki düşünceyi harmanlamaya kalkışıyor ki o iki düşünce de şöyle:
1- İnsan eşsizdir, muhteşemdir, doğadaki en harika varlıktır. Var oluşu bile bir nimettir, bu nedenle her şeyin en iyisini yapabilmeli ve yapmalıdır. Yapamaz diye bir şey yoktur çünkü bu mükemmel varlığa bunları yapması için gereken her şey bahşedilmiştir.
2- İnsan evrende öyle minik, öyle göz ardı edilebilir bir varlıktır ki, insanın kendi minikliği ve ehemmiyetsizliği nedeniyle yaptığı hatalar da küçülür ve önemsizleşir. Bu nedenle geçmişteki hatalarıyla barışabilir ve onlarla yaşayabilir. Kesinlikle pişmanlık duyması gerekmez.

S*ktir Et, bu iki düşünceyi birleştirmeye çalışan kitaplardandı sanırım... Bu nedenle biraz daha saçmaydı. "Her şeye siktir et diyin ve özgür olun" kafasını kesinlikle anlayamıyorum. İşinizde mutlu değil misiniz, siktir et diyip yeni iş bulun. Karınız çok mu konuşuyor, siktir edin. Çocuklarınız ağlıyor, bağırıyor, yaramazlık mı yapıyor, onları kendi haline bırakın. İş yerinde patronunuzu tatmin edemiyor musunuz, siktir et diyin. Hayatta her şeyi kabullenin ve akışına bırakın, sonra bakacaksınız ki hepsi ayağınıza gelecek.

Hayır efendim, bunlar doğru değil. Doğru olduklarını kabul edemem. Tüm bunları duyduğumda ya da okuduğumda aklıma House'un söyledikleri geliyor, "Zaman hiçbir şeyi değiştirmez. Bir şeyler yapmak bir şeyleri değiştirir." Bu böyledir. Siktir et diyip umursamamak hiçbir şeyi değiştirmez. Şimdi diyeceksiniz ki, mesela sevgilin, sen aramadığında, boş verdiğinde o arar, en basitinden. Evet, böyle olur, sen üstelemezsen o senin peşinden koşar, pek çok kişi bunu söyler. Ama bu sen her şeye boş verdiğin veya her şeyi kabullendiğin için olmaz. Onu harakete geçiren senin eylemsizliğindir ki burada yine sen bir şey yapmışsındır, bilinçli veya bilinçsiz. Onu arama eylemini azaltmışsındır veya buna son vermişsindir ki aslında bu azaltma veya son verme de eylemdir. Seçimler yaparız ve sonuçlarını görürüz. Hayat bize hiçbir şey sunmaz, onu biz şekillendiririz. Yaptıklarımız veya yapmadıklarımızla. Siktir et demekle çözülse bütüüüüüğn derslere siktir et der bölüm birincisi olurdum. Çok da güzel, rahat olurdu.

İşte bu kadar basit kavrayışlarda bulunamayan insanların kitap yazabileceğine inanmıyorum. Bu yüzden bazen kişisel gelişim yazarlarının biraz sahtekar olduğunu düşünüyorum. Aptal olmadıkları aşikar çünkü minik de olsa kitleleri peşlerinden sürükleyebiliyorlar. Erdal Demirkıran'ın KASHNA Dahi Fabrikası var, orada gidip bir süre eğitim almak için bilmem ne kadar para ödeniyor. Sonra bu adamın da varmış böyle eğitim verdiği yerler. Belki bunlar kimilerine gerçekten yardımcı oluyordur ama bence saçmalıktan başka bir şey değil.

Asıl önemli olan insanın istediği şey için çabalaması. Kendini paralamadan, abartmadan ama yılmadan. Başarı böyle elde edilir. Yerinde oturup dünyanın sana bir şeyler vermesini bekleyerek değil.

Elbette ki bir şeylere boş vermek gerekir. İnandığınız şeyleri gerçekleştirmek için bazen diğer insanların sözlerine kulak tıkarsınız.Veya gerçekten özgürlüğünüze mâl olacaksa diğer insanları göz ardı edersiniz. Kimsenin söylediği gibi yaşamak zorunda değilsiniz. Ama bu demek değildir ki hoşlanmadığınız her şeye gözlerinizi kapayın...

Çocuk mevzusuna gelince. Kitapta çocukları rahat bırakmak gerektiğinden, onları kendi başlarına bırakırsak yaptıkları şeyi yapmaktan vazgeçeceklerinden söz eder. Ve şöyle bir örnek verir, bir restoranda, çocuklar kafalarına peçete koyup bağırmaya başladılarsa, onları susturmak yerine bunu kabullenip siz de aynını yapabilirsiniz, onlar bundan kolayca sıkılırlar ve bu bağrış çağrış çok daha çabuk kesilir der. Restoranda rahatsız olan insanlar da bir süre rahatsız oluversin (?) Yo, ben bunu savunmuyorum. Diğer insanları aman aman düşündüğümden değil, rahatsız olmaları kimi zaman umrumda olmaz. Ama ben olsam çocuklarıma doğru zamanda, doğru şeyleri yapmaları gerektiğini öğretmeye çalışırdım. Onlara bağırıp çağırmaz ama oyunlarına da dahil olmazdım. Sadece dönüp dönüp masamıza bakan insanları gösterir ve onları rahatsız ettiklerini söylerdim. Onlara yaptıklarının diğer insanlarca hoş karşılanmadığını ve karşılanması da gerekmediğini anlatmaya çalışırdım. Çünkü hiç kimse onlara tahammül etmek zorunda değil. Hiçbir zaman da her yaptıklarının kabul göreceğini düşünmemeliler. Neyse en azından ben böyle düşünüyorum.

Tüm bu "her şeye siktir et diyin" nutuklarından sonra kitaba çeşitli egzersizler eklemiş yazar. Bu felsefeyi benimseyecek olsam, dünyanın en üşengeç insanı olarak o egzersizlere de siktir et derdim, bunu düşünememiş mi?

Uzun ve yukarıdan bakan yazımdan da anlaşılacağı gibi, kişisel gelişim kitaplarını sevmiyorum. Bir kişiliğin gelişiminin "böyle düşündüm ve böyle oldu / olacak" dan daha derin temelleri olduğuna inanıyorum. Böyle kitaplar okunarak oluşturulacak özgüveninse içinin boş olacağına ve küçük bir darbede kişinin başına çökeceğine... O nedenle S*ktir Et, benim sevdiğim ve önereceğim bir kitap olmadı. Yine de, okuyup okumama konusundaki karar sizin.

2 yorum:

  1. Bu kitap cevremdeki herkeste vardı , ama okumaya fırsat bulamadım. Restoran olayındada fikirlerim bir kısmı sizinle aynı...
    Saglıcakla kalın , saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyük bir kayıp olduğunu düşünmüyorum.
      Teşekkürler :)

      Sil