Cuma, Mart 01, 2013

Deniz Feneri ~ Virginia Woolf

Çeviren: Naciye Akseki Öncül
Özgün Adı: To the Lighthouse
Kapak Tasarımı: Ümit Kıvanç
Yayın Yılı: 11.Baskı / 2011, İstanbul
Yayın Evi: İletişim Yayınları
Sayfa Sayısı: 248

ARKA KAPAK:

Deniz Feneri, kaybedilen bir mutluluğun anılarda yeniden canlandırıldığı olağanüstü bir romandır. Ramsay ailesi her yıl yaz tatillerini İskoçya'daki yazlıklarında geçirirler, bu tatillerin sonsuza dek süreceği duygusu hepsini sarmıştır. Çocuklar için cennetten farksız olan bu yaz evinde yetişkinler sık sık sonsuzluğu anımsatan zaman parçalarıyla karşılaştıkları hissine kapılırlar. "Bilinç akışı" diye adlandırılan modern roman anlayışının öncülerinden olan Virgina Woolf, otobiyografiye en çok yaklaşan bu romanında, çocukluk günlerinin heyecanlarını, özlemlerini, yetişkinlerin dünyasındaki karmaşık ilişkileri son derece keskin gözlemlerle anlatıyor. Bireylerin izlenimlerini, bu izlenimlerin getirdiği çağrışımları yapıtlarına konu edinen Virgina Woolf, bu yapıtıyla gerçek bir sanat eseri yaratmış ve klasik yazarlar arasındaki yerini almıştır.

***

İnsanlar zaten birbirinden bu denli farklı iken, yeni yeni ayrılıklar çıkarmak ne saçma şeydi. (sf.23)

Bankes, saçları dümdüz fırçalanıp taranmış, üstü başı tertemiz ve özenli, güç beğenir bir yargıç tavrıyla armut ağacının yanında durup, ama, dedi, hangi alanda olursa olsun kalacak bir yenilik getirenlerin sayısı o denli az ki! (sf.39)

Öyle ise bunların içinden nasıl çıkılıyordu? Bir insan başkaları hakkında nasıl yargıya varıyor, nasıl fikir yürütüyordu? Şundan bundan tutturarak nasıl oluyor da hoşlanıyorum ya da hoşlanmıyorum gibi bir sonuç çıkarıyordu? Hem, sanki, bu sözcükler de ne demekti? (sf.40)

Ama işte resmini görmüşlerdi; resmini ondan çalmışlardı. Bu adam çok gizli bir şeyini onunla paylaşmıştı. Bu paylaşma için Lily, Mr. Ramsay'e, Mrs. Ramsay'e, o ana ve o yere içi gönül borcuyla dolu, o zamana dek hiç aklına getirmediği bir gücün varlığına, insanın o uzun ve dar geçitten artık yalnız başına değil, bir başkasıyla kol kola geçebileceğine inanarak -bu duygu çok garip olduğu kadar çok da rahatlatıcı bir duyguydu- boya kutusunu biraz fazla sert bir hareketle kapattı; bu kapatış boya kutusunu, çimenliği, Mr. Bankes'i ve hızla geçip giden şu ele avuca sığmaz çapkını, Cam'i , bir çember içinde sonsuza dek sarıp kuşatmıştı sanki. (sf.73)

Oğlunun kestiği resimleri -bir buzdolabı, bir çimen biçme makinesi, fraklı bir erkek resmi- toplarken, çocuklar hiç unutmazlar diye düşündü. İşte bunun için insan onların yanında söylediklerine dikkat etmeliydi; onlar yataklarına çekildiklerinde insan rahatlıyordu. (sf.82)

Yaşam bir an geri çekilir çekilmez olasılıklar sonsuzlaşıyordu sanki. (sf.83)

Birbiri ardından kendisi, Lily, Augustus, Carmichael, hepsi de sezinliyorlardı ki göze görünen yanları, onları başkalarına tanıtan şeyler çocukçadır. Bunun altı kapkaranlıktır, uçsuz bucaksızdır; dibine varılmaz bir derinliktir; ama arada bir yüze çıkarız ve işte bizi o gözüküşümüzden tanırlar. (sf.83)

Kaç kez kendini, elinde işi, oturup bakarken, bakarken, baktığı o şeyin -örneğin şu ışığın- kendisi oluverirken bulmuştu. (sf.83/ 84)

Lily, işte evlilik denen şey bu, diye düşündü, top oyanayan küçük bir kıza bakan bir erkekle bir kadın. (sf.94)

Lily Briscoe, Mrs. Ramsay'in o tuhaf, tehlikeli, sahipsiz ana bölgeye sürüklenişini izliyordu; gidenlerin ardından oraya gitmek olanağı yoktur ama onların bu gidişleri, kendilerini izleyenleri öyle soğuk ürpertiler içinde bırakır ki, insan nasıl uzaklaşan bir gemiyi, yelkenleri ufukta kayboluncaya dek, gözleriyle izlerse, onlar da bu gidenleri hiç olmazsa böyle gözleriyle olsun izlemeye çalışırlar. (sf.107)

(...) her şeyi tam zamanında yapmak, ancak yaşamımızın sonlarına doğru öğrenebildiğimiz o küçük erdemlerden biridir(...) (sf.118)

İnsanın yaptıklarını doğa tamamlamıyor muydu? İnsanoğlunun başladığı işin sonunu o mu getiriyordu? Bu doğa, aynı gönül rahatlığı ile insanoğlunun perişanlığını görüyor, alçaklığına göz yumuyor, onun çektiklerine aldırmıyordu. Öyleyse o düş, kumsalda tenhada bir başına gezinirken düşüncelerini paylaşacak, tamamlayacak bir şeyler bulmak, sorularına bir yanıt bulmak düşü, aynaya yansıyan bir görüntüden başka bir şey değil miydi? Aynanın kendisi de yüzeysel bir cihazdan başka bir şey değil miydi? Sabırsızlık, umutsuzluk vardı, ama uzaklaşmak da zordu (çünkü güzellik insanı büyüler, avutur), ama artık kıyıda aşağı yukarı gezinmek olanaksızdı; artık uzun uzun düşünmek çekilmez bir şey olmuştu; ayna kırılmıştı. (sf.163/ 164)

Lily'ye asıl acıklı olan bu gibi geldi -tabut örtüsü, kara toprak, kefen değil; asıl acınacak şey böyle boyun eğmeye zorlanan çocuklardı, canlılıkları baskı altında tutulan çocuklar. (sf.179)

Düşünürken çok kolaymış gibi gelen şeyler işe girişince içinden çıkılamaz karmakarışık bir durum alıveriyordu; tıpkı kayalıkların tepesinden bakınca düzenli ve orantılı görünen ama aralarında yüzen insana birbirinden derin uçurumlarla, köpüklü tepelerle ayrılmış gelen dalgalar gibi. (sf.189)

Ama insan başkalarını ancak, onlara ne söyleyeceğini biliyorsa uyandırırdı. Kendisi tek bir şeyi değil, her şeyi söylemek istiyordu. Düşünceyi dağıtan, parçalayan küçük sözcükler hiçbir şey anlatamazlardı. "Yaşam üzerine, ölüm üzerine; Mrs. Ramsay üzerine" - yok, yok diye düşündü. İnsan kimseye bir şey söyleyemezdi. Anın baskısı, telaş insana her zaman hedefini şaşırtıyordu. Sözcükler telaş ve heyecanla yanlara kaçıyor, istenilen hedefe ulaşamıyordu. Sonra da insan bu işten vazgeçiyordu; o zaman o düşünce gerisin geri insanın içine gömülüyordu; o zaman insan birçok orta yaşlı kimseler gibi sakıngan oluyor, kaçamak davranıyor, kaşları arasında çizgiler beliriyor, hep bir kaygı içinde görünüyordu. (sf.212/213)

Öyleyse ne idi bu? Ne demek oluyordu? Birtakım şeyler böyle birden ellerini uzatıp insanı yakalayabilirler miydi? O kılıç kesebilir miydi? O yumruk inebilir miydi? İnsanın güven içinde olacağı hiçbir yer yok muydu? Dünyanın gidişini yürekten bilmenin olanağı yok muydu? Yaşam böyle, beklenmeyen bilinmez bir şey miydi? İnsan kendini bir kulenin tepesinden boşluğa atımıveriyordu? (sf.214/215)

2 yorum: