Cumartesi, Mart 23, 2013

Çalınmış Hasat Üzerine



Vandana Shiva, dünyaca ünlü çevre ve ekoloji düşünürü, araştırmacı ve aktivisttir. Çalınmış Hasat da Shiva'nın doğal kaynakların kullanımı ve tüketimi üzerine yazdığı kitaplardan biri.
Shiva Çalınmış Hasat'ta pek çok konudan söz eder. Tanınmış ve büyük şirketlerin, dünyanın tarıma dayalı ticaretini ellerinde tuttuğunu, insanların gıda güvenliğini tehdit ettiğini ve aynı zamanda doğadan çaldığını iddia eder. Bunları anlatırken Hindistan tarım ve ekonomisi üzerinden gider çünkü kendisi de bir Hintlidir ve bu anlamda ülkesini çok iyi tanımaktadır.
Shiva, küreselleşmenin Hindistan tarımı üzerindeki etkisinin küresel bir değer taşıdığını belirtir ama bu Çalınmış Hasat fenomeninin, monokültürlerin yaratıldığı, küçük çiftçilerin yok edildiği, çeşitli herbisit ve pestisitleri için bir pazar oluşturulmaya çalışılan tüm toplumlar için geçerli olduğunu ifade eder.

Shiva, "Gıda güvenliği tohumdadır!" der. Çifçilerin çağlar boyunca yetiştirdikleri bitkiden elde ettikleri tohumu saklamaları ve bir sonraki yıl kullanmaları veya kendi aralarında tohum alım-satımına dayalı bir ticaret oluşturmaları hem kültürel bir mirasın oluşumunu ve aktarımını, hem de gıda güvenliğini sağlar der. Bu nedenledir ki hem biyoçeşitliliğin korunması adına hem de gıda güvenliğini sağlamak adına, toplumların patentleme ve türleri ticarileştirme işlemine karşı gelmesi gerektiğini savunur.

Shiva, on büyük şirketin, ticari tohum pazarının %32'sini, 23 milyar dolarlık bölümünü, genetiği değiştirilmiş veya gen aktarılmış tohum pazarının da %100'ünü ellerinde tuttuğunu, bu şirketlerin aynı zamanda küresel tarım kimyasalları ve pestisit pazarlarını da kontrol ettiğini ifade eder. Ve Shiva der ki "Tekellerin tarımsal üretim üzerindeki bu egemenliği, ihracatı her ne pahasına olursa olsun destekleyen yapısal uyum politikalarıyla birleştiğinde, ABD ve Avrupa'dan Üçüncü Dünya'ya doğru muazzam bir gıda ihracatı yatmaktadır."

Yine Çalınmış Hasat'ta şaşırarak görürüz ki büyük şirketler bazı bitkileri "patentler" ve buna dayanarak bunlardan elde edilecek tohumun saklanması ve diğer bir yıl tekrar kullanılmasını engeller. Yine bu şirketler, tohum sattıkları ülkelere genetiğiyle oynanmış tohumlar satarak yetişecek bitkilerden yeni tohumlar elde edilmesini engeller. Yine ve yine şaşırarak görürüz ki bu büyük şirketler, kendi yetiştirdikleri bitkilerin "güneşini çaldıkları" iddiası ile diğer bitkilerin ortadan kaldırılması veya gelişiminin engellenmesi yönünde çalışmalar yapmaya kalkışmışlardır. Oysa Shiva der ki, esas bu şirketler, monokültürler oluşturarak, bitkileri kısırlaştırarak ve akıl almaz ve zararlı çeşitli tarım yöntemleri uygulayarak doğadan çalmaktadırlar.

Soygun sadece tarımsal anlamada değildir. Shiva, sadece topraktan değil, denizlerden de çaldığımızı iddia eder ve kitapta bunu Deniz Altında Çalınmış Hasat başlığı altında inceler. Shiva şöyle der: "Son 40 yıldır avlanan balık miktarı dört kattan daha fazla artmıştır. Bu muazzam hasat, endüstriyel balıkçılık filolarının sayıca patlamasıyla mümkün olabilmiştir. Endüstriyel filolar balık yakalamak için çok büyük akıntı ağları kullanırlar. Her yıl 3,5 milyon kilometre, dünyayı 88 kez sarmalamaya yetecek kadar sentetik ağ kullanılmaktadır. Bu 'ölüm duvarı'na yakalanan balıklatın yaklaşık %50'si ticari olmayan 200 türe aittir.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı'na (FAO) göre bu sürdürülemez faliyetlerin sonucunda dünya deniz balık stoklarının tahminen %70'i ya aşırı avlanmış ya da tümüyle tüketilmiştir. Azalan hasat 100.000'den fazla insanın geçim kaynağını kurutmuştur; milyonlarca insan da tehdit altındadır. Örneğin Kanada morina balıkçılığının çökmesiyle birlikte 80.000 balıkçı kadın ve erkek geçim kaynaklarını yitirmişlerdir."

Shiva, dip tarama ağlarının (trol) Güney Asya'ya 1960'larda karides avlamak için getirildiğini ve deniz yatağını sürekli eşeleyerek buradaki deniz suyunu bulandırdığını, bu şekilde genç dip balıklarını ve yumurtaların yaşam alanlarını yok ettiğini ifade eder.

Avlanma esnasında çıkan "ıskarta" miktarı dudak uçuklatacak cinstedir. Shiva der ki, The Ecologist'in raporuna göre küresel ıskarta miktarı en düşük tahminlere göre 27 milyon tondur, yani dünyadaki tüm ticari balıkçılığın karaya çıkardığı balık miktarının üçte biri kadardır. Bu 27 milyon ton deniz canlısının boşuna öldüğü anlamına gelir, herhangi bir ihtiyaca dahi cevap vermeksizin, sadece ölmüşlerdir.

Shiva, bazı karides balıkçılarının karaya çıkarılan her ton karides için 15 ton balığı denize döktüğünü,denizde dökülen -içinde kaplumbağaların da bulunduğu- bu canlıların büyük bir kısmının ölü veya ölmek üzere olduğunu ifade etmiştir. Bu tam anlamıyla bir katliamdır.
Shiva, büyük şirketlerin bu faliyetlerinin sürdürülemez olduğunu ifade eder ve bunu bir "tecavüz et ve kaç" stratejisi olarak niteler.

Shiva, kişinin sadece beslenmeye hakkı olduğunu iddia etmez, o kişinin, kültürüne ve alışmış olduğu diyete göre beslenmeye hakkı olduğunu da söyler. Örneğin vejateryen bir diyetle beslenen bir kimseye et dayatılmasının, onun besin hakkına saldırı olduğunu düşünür ve buna karşı harekete geçilmesi gerektiğine inanır.

Bunlar kitapta yazanların sadece benim özetleyebildiğim kadarıdır. Tüm bunların ışığında insanın düşünmesi ve elde ettiklerinin doğa adına ne gibi bedeller ödenerek elde edildiğini sorgulaması gerekir. Tam bu noktada hatırlanması gereken de şudur:
Kişi yaşam zincirine ne yaparsa kendisine de onu yapmış olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder