Cuma, Mayıs 25, 2012

Çağımızın Bir Kahramanı ~ Lermontov

Çeviren: Nedim Önal
Yayın Yılı: Mart 2000
Yayın Evi: Cem Yayınevi
Sayfa Sayısı: 192


ARKA KAPAK

Rus yazarı Mihail Yuryeviç Lermontov 1814'de Moskova'da doğdu. Kuzey Kafkasya'da sürgünde bulunduğu sırada eski bir silah arkadaşı ile giriştiği düelloda öldü. (1841) İlk şiirlerini Puşkin ve Byron'a özenerek yazan Lermontov çok geçmeden sanatında özgünlüğe kavuştu ve değişik bir üslup yaratmayı başardı. Yazar, haksızlıklarla dolu bir dünyada başkaldıran insanın acılarını ve gururunu romantik bir dille anlatırken duyguları yeni bir açıdan inceleme özelliği ile Rus edebiyatını büyük ölçüde etkiledi.

Çağımızın Bir Kahramanı, psikolojik yanı ağır basan bir serüven romanıdır: Şaşırtıcı bir çekicilikte, aşk ve ölümün, umut ve hayal kırıklığının yer aldığı olaylar, Kafkasya'nın kendine özgü tutkulu ve gizemli havası içinde geçer.

Güçlü bir el tarafından işlenerek bir röliyef gibi ortaya çıkarılan eserin başkişisi Peçorin bu olayların bazen kahramanı bazen de anlatıcısıdır. Onunla ilgili olarak yazarın kendisi şöyle diyor: "Okuyucular Peçorin'in kişiliği hakkında benim görüşümü öğrenmek isteyebilir. Söyleyeyim: Kitabın adı." Kendisiyle aynı dönemde yaşayan Puşkin'in en başarılı eseriyle eşdeğerde tutulan Çağımızın Bir Kahramanı, Rus edebiyatının başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor.

  • Bu bir bakıma çocukça bir duyguydu, ama toplum kurallarından kurtulup doğaya yaklaştıkça çocuklaşmadan edemiyor insan; sonradan alınmış ne varsa uçup gidiyor ruh paklanıyor, eskiden nasılsa, ya da ileride nasıl olacaksa, o durumu alıyor. (sf.33)
  • ... basit yüreklerde doğanın güzelliklerine, ululuğuna karşı duyulan duygular, onları bizim gibi kâğıt üzerine geçirmek isteyen doğa tutkunlarından daha güçlü, daha canlıdır. (sf.33)
  • Bütün insanlar istedikleri kadar kafa yorsunlar, şuna inanmalı ki, yaşam pek de o kadar aldırış etmeye değmez... (sf.35)
  • Okumayı öğrenmeye başladım, bilimler de usanç verdi. Baktım ki ne şöhret, ne de mutluluk onlara bağlı değil, çünkü en mutlu insanlar, bilgisiz olanlardır. (sf.44)
  • Ben cevap olarak, aynı şeyi söyleyen birçok insanlar bulunduğunu, bunların arasında mutlaka gerçeği açıklayanların da bulunacağını, bunun yanı sıra, hayal kırıklığının, bütün yayılan modalar gibi toplumun yüksek tabakalarını etkisi altına alarak aşağı katlara kadar indiğini, onların da bunu eskittiklerini, bu gün herkesten çok, gerçekten can sıkıntısı çekenlerin bu belayı bir ayıpmış gibi gizlemeye çalıştıklarını söyledim. (sf.45/46)
  • Bir gencin, insanların duygu ve davranışlarına arkasından baktığı pembe tül kaldırılınca en güzel umutlarını, düşlerini yitirmesini görmek çok acı; oysa onun eski düşlerini geçici olmakla beraber daha tatlı düşlerle yenileyebilmek umudu da var, ama Maksim Maksimiç'in yaşında bunlar nasıl yenilenir? İstemeyerek kalp katılaşır, ruh kendi üstüne kapanır. (sf.66)
  • İnsan ruhunun (isterse en basitinden olsun) tarihi, bütün bir ulusun tarihinden sanmam ki, daha az meraklı, daha az eğitici olsun, hele olgun bir kafanın kendi üzerindeki gözlemlerinin sonucuysa, ilgi, hayret uyandırıp övünmek için yazılmamışsa. (sf.67/68)
  • Dostum, ben insanları küçük görmemek için onlardan nefret ederim, yoksa yaşam çok iğrenç bir komedi olurdu. (sf.90)
  • Dostum, kadınları sevmemek için onları küçük görürüm. Yoksa yaşam çok saçma bir melodram olurdu. (sf.91)
  • Bir zamanlar bana, dosta iyilik etmektense düşmana iyilik etmeyi düşündüğünü, çünkü bunun aksini yapmanın iyilikseverlik satmak olacağını, oysa düşmanlığın karşı tarafın iyilikseverliği oranında artacağını söylemişti. (sf.94)
  • Birbirimizi çabucak anlayıp dost olduk, ama ben gerçek dostluk kuramam; çünkü iki dosttan birisi ötekinin kölesidir, ama  bunu hiçbiri kendine söyleyemez. Ben kimsenin kölesi olamam. (sf.95)
  • Ah kibir! Archimedes'in dünyayı yerinden oynatmak için kullanacağı kaldıraçsın sen! (sf.103)
  • Kadınların girdiği her yerde yüksek alçak tabaka kendiliğinden oluşur. (sf.114)
  • Bütün dünyayı sevebilirdim; beni kimse değerlendirmedi; ben de dünyadan nefret etmeyi öğrendim. (sf.129)
  • -Neden beni umutlandırdı?
    -Sen neden umutlandın? Bir şeyi istemeyi ve onu ele geçirmeyi aklım alır; ama umutlanmayı aklım almıyor. (sf.137)
  • Aşk ateş gibi yakıtsız kalınca söner. (sf.139)
  • Bazı kişiler vardır ki umutsuzlukları bile gülünç olur. (sf.139)
  • Kadın aklından daha çelişkili bir şey yoktur; kadınları herhangi bir konuya inandırmak güçtür. Onları öyle bir duruma ulaştırmalıdır ki kendi kendilerini inandırsınlar. Onların kendi inanmadıkları düşünceleri çürütüşleri o kadar değişik ve güzeldir ki. Yalnızca bu yönlerini öğrenmek için okulda okuduğumuz bütün mantık kanınlarını aklınızda başaşağı çevirmek gerekir. (sf.143)
  • Ben baloda uykusu geldiği için esneyen, ama arabası gelmediğinden yatağına gidemeyen adama benziyorum. (sf.160)
  • Belki yarın öldürülürüm! Böylece yeryüzünde beni; yani içimi tanıyan kalmaz. Bazıları beni olduğumdan daha iyi, bazıları da olduğumdan daha kötü bulacak. Bazıları iyi bir kişiydi, bazıları alçağın biriydi diyecek. İkisi de yanlış aslında. Böyle olunce, yaşamaya değer mi? Oysa yaşıyorsun. (sf.161)
  • İnsanlar böyledir işte... Hepsi birdir. Olacağın bütün sakıncalı yanlarını önceden bilirler, yardım edip yol gösterirler; bazen başka çare kalmayınca davranışınızı onaylarlar. Sonra da işin içinden kendilerini sıyırarak bütün sorumlulukları üzerine alan kişiden hemencecik yüz çevirirler. (sf.177)
  • Bizler çoğu kez duyguların aldanışını, aklın tutarsızlıklarını inanç olarak tanımlarız. (sf.192)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder