Cuma, Mart 30, 2012

İdam Mahkûmunun Son Günü - Victor Hugo

Geçen sene felsefe dersi için hazırlamamız gereken sunumda (Sokrates'in Savunması) konudan sapıpı Yeşil Yol'a değinmiş ve idam cezasının olumsuzluklarından söz etmiştim.Sınıfta benim gibi düşünen -idam cezasını insanlık dışı bulan- dört kişi vardı.İsimleri hatırlamıyorum ama onlardan biri kesinlikle Merve'ydi.Merve'yi çok net hatırlıyorum çünkü aynı konu tarih dersinde açıldığında idamın gerekliliğini savunan hoca karşısında fikrini savunma kararlılığını göstermiş ve bana destek olmuştu.Önemli olan bana destek olması değil,kendi düşüncelerine sahip olmasıydı.

Victor Hugo'da bu kitabı idam cezasını eleştirmek ve sorgulanmasını sağlamak amacıyla yazmış.O dönemde tepki göreceğini düşündüğü için önsözde belirtilmemiş ama kitabın diğer baskılarında   bir önsözler kitabı yazma amacını belirtmiş ve şöyle bitirmiş:
Elleri yıkamak iyidir,ama kanın akmasını önlemek daha iyi olacaktır.
İnsanlar kendisine dokunmayanı umursamazlıkla veya (olması gerekene göre) negatif yönde bir ilgiyle karşılıyor çoğunlukla.Günlük konuşmalarda "Böylelerini sallandıracaksın..." ile başlayıp yuvarlana yuvarlana giden tabirler kullanmaktan çekinmiyorlar.Duyarsız ve katılar.Hugo işte şu cümlelerle bunu çok güzel özetliyor:
Korkunç!Hepimiz rahattık,hiçbir şey düşünmüyorduk.Fransa'da arada sırada,orada burada,haftada en fazla iki kafa kesiliyordu.Buna rağmen ne bir gürültü,ne de bir skandal olurdu.Kimse bir şey söylemezdi,kimse bunu düşünmezdi.Hem de hiç,işte öyle bir kitap ki,korkunç bir baş ağrısı yarattı!
 Değişime çoğunlukla tepki gösterilir çünkü değişim bilinen bir alandan bilinmeyen veya daha az bilinen bir alana geçiştir.Burada istenen değişim "daha az insanın ölmesi" iken gösterilen tepkinin böyle büyük olmasının sebebi insanların bunca zaman bundan rahatsız olanın kendileri değil de bir başkası olmasından duydukları rahatsızlık mıdır yoksa televizyonun da bulunmadığı bir dönemde kendilerini oyalayan,yegane eğlenceleri ellerinden alındığı için mi öfkelenirler bilmiyorum ama açıkçası ilk ihtimalin doğruluğunu kabul etmek daha umut vadedici geliyor,insan ve insanlık adına düşündüklerimi göz önünde bulundurursak.

Öte yandan idam cezasına çarptırılmanın bu kadar kötü olmasının esas nedeni insanın yaşama hakkını elinden almasından ziyade uygulanan işkencenin büyüklüğüdür.Burada sözü edilen psikolojik işkencedir -ki bu işkencelerin en büyüğüdür.Kahraman bu durumu şöyle dile getirir:
Hayal gücüm her zaman şenlikliydi.İstediğimi düşünebiliyordum,özgürdüm.Şimdi tutsağım.Vücudum bir hücrede zincirli,zihnim tek bir düşünceye hapsolmuş.
Burada esas mesele ölümü beklemek değildir aslında,doğal olmayan ölümü beklemektir.Ağır bir hasta da ölümü bekler ama onun bekleyişi sağlıklı,güçlü ve zinde bir mahkûmunkiyle aynı değildir.Çekilen acılar insanların ölümü "istemesine" neden olur.Günlük yaşamımızdaki aksaklıklar bile bize kolayca "ölsem de kurtulsam" dedirtebilirken diğerlerine muhtaç olmak ve dinmeyen acılarla yaşama devam etmek insana ölüm fikrini sevdirebilir veya en azından kabullenmesine sebep olabilir.Ama bu sağlıklı bir insan için -söz gelimi kahramanımız için- böyle değildir.O yaşam enerjisiyle ve güçle doludur.Bu yapay ölümü benimsemesi beklenemez.Ve kahraman bu durumun zorluğunu şöyle dile getirir:
Onlar,bedeni neredeyse hiç acı çektirmeden öldürebilmenin zafer coşkusu içindeler.Ah!Konu tam da bu!Manevi acının yanında fiziksel acı nedir ki!
                                                     *    *    *
 Hasta değilim!Aslında genç,sağlıklı ve güçlüyüm.Kan damarlarımda serbestçe dolaşıyor,bütün uzuvlarım,bütün kaprislerime boyun eğiyor,vücut ve zihin olarak sağlamım,uzun bir yaşama uygun biriyim,evet,bütün bunlar doğru ve buna rağmen bir hastalığım var,ölümcül bir hastalık,insan eliyle yaratılan bir hastalık.

Durumu zorlaştıran bir başka husus da kişinin ne zaman öleceğini bilmemesi ve tüm zamanını -elindeki son zamanı- bunu düşünerek harcamak zorunda kalmasıdır.Dört duvar arasında ölümü beklerken kişi sanıldığı gibi hatalarıyla yüzleşmez.Düşündüğü tek şey hayatta kalmaktır.Onları öldürerek dünyayı temizlemiş veya onlara ders vermiş,bambaşka insanlar -temiz insanlar- olarak ölmelerini sağlamış olmayız.Filmlerdeki gibi,ölüm karşısında aydınlanma falan yaşamazlar.Her canlı gibi,ölüm karşısında onların da tek derdi hayatta kalmaktır.Çektikleri acı yaptıklarından pişman olduklarından değil ölecek olduklarındandır.

Oysa olması gereken onlara hata yaptıklarını göstermektir.Yaptıkları şeyin ne kadar korkunç olduğunu anlayabilmelerini sağlayıp gerisini vicdanlarına bırakmak,yapılması gereken budur.Ama bu zor -belki imkansız- bir çaba olarak görülür.İnsanlar kolaya kaçmayı severler.Birini anlamaya ve ona anlatmaya çalışmanın ne kadar yorucu olduğunu bilmeseler de -çünkü muhtemelen hiç denememişlerdir- kendi anlayışsızlıklarından -muhtemelen bilinçsizce- pay biçip tahmin yürütebilir ve bu çabadan uzak durmanın yollarını ararlar.Çünkü bir insanı öldürmek,kazanmaktan çok daha kolaydır.

Belki bu çaba boş bir çaba olacaktır,belki asla kişinin pişman olması sağlanamaz.Ama bu durumda çaba gösteren taraf kendi insanlığını korumuş olur.Gerekçe ne olursa olsun bir insanın yaşam hakkını elinden almayı bir hak olarak görmek kibir bile değil,budalalıktır.Ve kişiyle karşısındaki arasındaki farkı ortadan kaldırır.

Hugo her ne kadar -tepki çekmemek adına- açıkça idam fikrine karşı olduğunu belirtmese de kitabın içine ustalıkla yerleştirmiştir:
Sürekli çoğalan acılarla dolu,can çekişen düşüncenin bu sözlü sürecinde,bir mahkûmun entelektüel otopsisinde,cezayı verenler için de birçok ders olmayacak mı?Belki bu yazı,bir dahaki sefere,düşünen bir kafayı,bir insan kafasını,adaletin terazisi dedikleri şeye atmak konusunda ellerinin daha hafif olmasını sağlayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder