Harry Potter ve Sırlar Odası, nedense bana en kasvetli kitapmış gibi gelir. Filmi için de geçerli bu. Oysa işler üçüncü kitaptan sonra iyiden iyiye karışıyor. İkinci kitap, diğerlerine nazaran daha neşeli sanki. Ama dediğim gibiydi. Galiba bu durum da değişti biraz.
Bu yaz kitap elimde sürünecek gibi oldu. Biraz daha uzun olsa sarkabilirdi iyice. Ama çok uzun olmayınca toparlayıverdim. Gerçi geçmişteki okumalarımın birinde, bir günde bitirmiş olduğumdan yine bu okumamı pek başarılı bulmadım, en azından hız açısından. Yine de tüm okumalarım içinde -çünkü galiba 6 kez falan okudum kitabı- en çok bunda eğlendim. Kitap o kadar da kasvetli değilmiş aslında. Pek çok yerde gülümsedim. Gerçekten çok özlemişim Hogwarts'ı ve karakterleri.
Kitabı anlatsam mı anlatmasam mı çok kararsızım aslında ama, sonunda dayanamayıp anlatacağım galiba. Hatta anlatıyorum.
Harry Potter ve Sırlar Odası sıcak bir yaz günü ile başlıyor. Hogwarts'ta ilk yılını bol maceralı geçiren, ailesi ve kendisi ile ilgili pek çok şey öğrenen ve baş düşmanı ile yüzleşmek zorunda kalan Harry, yaz tatilinde. Bol curcunalı bir yıl geçirmiş olsa da bu onu yıldırmamış. Aksine, ait olduğu o büyülü dünyaya bayılıyor ve okula dönmeyi iple çekiyor. Tabii bunun en büyük sebebi de Teyzesi, eniştesi ve insan azmanı kuzeni ile yaşıyor olması. Hayat onlarla kâbus gibi. Önceden Harry'nin bir dolapta yaşamasına neden olan ve ona tuvalet fırçası gibi davranan bu insanlar, büyücü olduğu ortaya çıktıktan sonra ona karşı daha temkinli ve yumuşaklar. En azından bir oda vermişler. Yine de Hogwarts'la kıyaslanamaz işte.
Aslında küçük büyücüler okul dışında büyü yapamıyor. Ama Harry onlara bunu söylemeyi unutmuş (!) Böylece keyfi tıkırında. Ama onu üzen bir şey var, arkadaşlarından ne bir haber, ne bir mektup alabilmiş.
Parça parça anlatacağım, çok detaylara girmiyorum yoksa bitmez bu yazı. Teyzesi ve eniştesi bir şekilde Harry'nin okul dışında büyü yapmaması gerektiğini öğreniyor ve onu odasına kilitliyorlar. Tabii arkadaşları da ondan haber alamıyor bu durumda. En sonunda daha fazla dayanamayan Ron ve Weasley ikizleri onu kurtarmak için babalarının uçan vosvosuna atladıkları gibi Harry'nin yaşadığı eve geliyorlar. Gece vakti onu kaçırıp kovuk'a götürüyorlar. Burası onların yaşadığı yer. Harry için bambaşka bir ortam. Büyü dolu, her şey onun esas ait olduğu dünyanın bir parçası. Saatten tutun da radyoya kadar. Ama Harry'e en ilginç gelen yanı kovukta olmanın, herkes tarafından seviliyor olması. Ve işte ben Harry'nin hayatındaki bu iki uçtan, yani bir yanda istenmeyen insan olup diğer yerde tapılan insan olmasından hep çok etkilendim. Ve, teyzesinin evine dönerken yaşadığı iç sıkıntısını ben de onunla yaşadım galiba.
Normalde büyücü çocuklar Hogwarts'a giderken tren kullanırlar. Ama bazı nedenler yüzünden Harry ve Ron treni kaçırıyorlar ve Mr Weasley'nin arabasını alıp onunla gidiyorlar okula. Oldukça kötü bir başlangıç oluyor onlar için. Ron asasını kırıyor.
Snape'in sevimsizliklerine ve Lockhart'ın (yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenleri) tiksindirici ve altı doldurulmamış kendini beğenmiş tavırlarına rağmen okulda olmak güzel. Tabii saldırılar başlayana dek.
Efsaneye göre, okulun kurucularından olan Salazar Slytherin okula gizli bir oda yaptırmış ve oraya canavarını yerleştirmiş. Diğer kurucularla anlaşamayınca okuldan gitmiş ancak varisi geri dönüp bu odayı açacak, canavarı serbest bırakacak ve okuldaki safkan olmayan her büyücüyü öldürecekmiş. Hogwarts'ta da bu yönde dedikodular baş gösteriyor. Taşlaşan kediler ve insanlar ve ortalıkta kol gezen bir tehlike söz konusu.
Tüm bunlar yaşansa da dersler, sınavlar ve Quidditch hız kesmiyor. Bir de Harry'nin peşine takılan, öldüresiye onu kovalayan Bludger ve Lockhart'ın beceriksizliği var tabi. Ve sadece Harry'nin duyduğu tuhaf sesler.
Bu kitapta Hermione'nin gözünü karartıp kuralları pıtır pıtır çiğnediğini görüyoruz. Akıllı, bıcırık kız iş başında. Yine zekâsı ve dikkati sayesinde her şeyi en önce o çözüyor. Ancak diğerlerine anlatmaya vakit bulamadan o da taşlaştırılıveriyor.
Bu kez olaya karışmamaya kararlı olsalar da hem Hagrid üzerindeki şüpheler onlara huzur vermiyor, hem Dumbledore'un okuldan ayrılışı Slytherin'in varisini daha da cesaretlendiriyor. Bir de Ron'un (gıcık) kız kardeşi Ginny kaçırılınca, ikilinin odayı bulmaktan başka çaresi kalmıyor.
Hermione'nin vardığı sonuca biraz daha zor da olsa onlar da varıyor ve sırlar odasının nerede olduğunu, oraya nasıl girileceğini buluyorlar.
Harry bu kez tek başına. Hem kendi hayatını, hem de en yakın arkadaşının kız kardeşini kurtarmalı. Karşısındaki de yine azılı düşmanı Voldemort. Bu kez farklı bir biçimde, 16 yaşındaki haliyle karşısında. Bir de kontrol ettiği devasa Basilisk var tabii.
Harry cesareti ve Dumbledore'a olan sadakati sayesinde ölümden kurtuluyor desek yanlış olmaz. Ve tabii ki Fawks'ın yardımları da yadsınamaz.
Bu kitapta çok tatlı iki karakterle tanışıyoruz, sonra da tekrar karşılaşacağımız. Dobby ve Mızmız Myrtle.
Başardım galiba! Hem çok spoiler vermedim, hem de dilediğim gibi döktüm içimi. Bu kez Harry Potter ve Sırlar Odası'nı okurken çok eğlendim. Elimde okunmamış onca kitap varken, tutup üçüncü kitabı da okur muyum tekrar, bilmiyorum. Ama Harry Potter'ın yazımı renklendirdiği ve daha katlanılabilir bir hale getirdiği açık.
Seriyi henüz okumamış olanlar varsa, dilerim bir şekilde gaza gelip başlarlar. Çünkü neler kaçırdıklarını bilmiyorlar *.*
9/ 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder