|
Kaynak: Google Görseller |
Modern devlet ve çağdaş uygarlık temelde birbirine zıt gibi görünen iki düşüncenin bileşimi, iki ayrı toplum türünün etkileşimiyle oluşmuş sayılabilir. Biri, yerleşik uygarlıkların temsil ettiği inanç ve itaat toplumudur. Bu tür toplumlarda güçlü bir inanç sistemi hakimdir ve hiyerarşik olarak örgütlenen merkezi otorite üstündür. Tüm uygarlık ürünlerine rağmen, aradan belirli bir süre geçtiken sonra durağanlaşır. İkincisi, göçebe uygarlıkların temsil ettiği irade toplumudur. Bu tip toplumlarda kendi kendine yeterlilik ve bireysel çaba geçerli karakter özelliğidir. Sürekli yer değiştiren ve her yönden saldırıya açık toplumda, toplum son derece örgütlü ve dikkatli, birey ise kendine yeterli ve disiplinli olmak zorundadır. Göçebe toplumun kendisini göreceli olarak güvende hissedeceği bir kalesi, koruyucu bi akarsuyu ya da denizi yoktur. Ayrıca, böyle toplumlarda önderler halkını zorlayan zorbalar değil, izlenecek şefler olma durumundadırlar. Genellikle seçimle iş başına gelirler, ama kendisine bağlılık tamdır; ani bir saldırı durumunda önderin vereceği kararı tartışacak zaman yoktur. Kısaca, göçebeler yerleşik insandan daha iradeli ve sağlam kişiler olmak durumundadırlar. Yerleşik toplumlarda ise kralların doğuştan gelen ve seçimle ilgisi olmayan tanrısallıkları vardır ve doğal bir hak olarak yönetirler.
Belirtilen bu koşullar altında göçebe halklar, yerleşik toplumlara dönem dönem yeni yönetici ve aristokrasi sağlamışlardır. Buna," tarihin eski dönemlerinin ritmi" deniyor. Binlerce yıllık dönemsel değişiklik göçebe halkların yerleşik toplumları fethetmeleriyle başlar. Bu fethin ve sonucu olan etkileşimin yarattığı yeni uygarlık belirli bir süre sonra yerini çürüme ve durgunluğa bırakır ve sonra yeni bir fetih başka bir uygarlığı ortaya çıkarır. Yeni toplum ve çağdaş uygarlığın temelinde işte böyle bir etkileşim vardır.
Oral Sander
Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü
(sf.17 / 18)