Cumartesi, Ağustos 24, 2013

Aşkın Gözyaşları # 1 ~ Sinan Yağmur

TEBRİZLİ ŞEMS

ARKA KAPAK: 


Orijinal hali ile "IŞK" daha sonra "EŞK" ve nihayetinde "AŞK"...
Uzun uzadıya anlatmayacağım elbette ama herkesin kullandığı ve çoğunun nereden geldiğini bilmediği üç harf tek hece Aşk'ın nereden gelip, hangi kökten türediğini bilmeden Aşk'ı bilmek olmaz... Çünkü 'Aşk hali', bizim kitaplarda okuduğumuz ya da ekranlarda seyrettiğimiz hal değil.
"I" Ebadet ya da ibadet. "Ş" Şükr ya da şükür "K" Kanaat...
Ebadet, sevgili ile olan muhabbeti anlatır, Halleşme, dertleşme, hem dem olmadır.
Bu kadar güzel ve "lütuf" bir haldir ki buna (Ş) Şükretmek gerekir... Bu hali aşmamak, hududunu bilmek, sınırları zorlamamak, mevcut hale (K) Kanaat etmek ise Aşk'ın son hali, olmazsa olmazıdır...
Özetle AŞK; İbadet-Şükür- Kanaat üçlemesinden oluşur. Peki, geldiği yer neresi dersiniz?
TEBRİZ yani Tebrizli Şems'in de geldiği yerdir!!!
İşte "Aşkın Gözyaşları" serisini okurken bu ifadeleri aklınızdan hiç çıkarmayın ve Aşkın Gözyaşı olur mu demeyin çünkü gözyaşının olmadığı Aşk, asla AŞK değildir, olamaz... 
Sinan Yağmur'un bir çırpıda okunabilen kitapları, kaleminin efendiliği, kendisinin beyefendiliği, bugüne kadar okuduğunuz tüm Mevlana- Şems ezberinizi bozacak ve ayakları yere basan "romanlaştırılmış" en iyi "dönem" kitabı olacaktır... Allah, İlahi Aşk'tan beşeri Aşk'a, hepimizin Aşk'ını arttırsın...
Bedirhan Gökçe

Yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. Dervişler yere
kapanmasını bekleyedursun. Şems Hz. Peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: "Allah'a kavuşmayı isteyeni Allah da sever."

Dervişlerden birisi sırtına tekmeyi vurur. Yüzüstü taş zemine kapanır, dudağı patlamış, dişleri zemine dökülmüştür. Siyah feracesi kanlar içinde bordoya dönmüştür. Saçlarından tutarak kafasını kaldıran dervişin niyeti Şems'in başını gövdesinden ayırmaktır.

Baş derviş engeller. Bırakın son nefesini versin. Sonra da en yakın bir kuyuya atın. Kıyafetine sarıp atın. Avluyu yıkayın. Sabah ile yola çıkarız.

Şems hala son nefesini vermemiştir. Sille taşının üzerindeki başını hafifçe göğe kaldırır ve:
"Allah ne güzel sevgilidir. Rabbim sana aşığım. Ve bu canı sana hediye ediyorum."

Mevlana içeri girer, mendili koklar eli titreyerek açar. İçinden sarı kağıda yazılmış bir not çıkar: "Yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. Gör ki aşk için ölmek ne demekmiş."Mevlana olduğu yere düşüp bayılmıştır.

"Geceden sonra" doğan ve kalplerin çöllerini cennetlere çeviren bir gözyaşı bu. Çoraklaşmış ve çöle dönmüş kalpler; açın sadrınızı! Aşkın gözyaşları, serin serin, sağanak sağanak, üzerimize damlıyor; bakın gökyüzüne, nasıl da aşk yağıyor...


Hoca dediğin hem öğrencin olmalı hem öğretmenin. (sf.15)

Soğuk demir dövmek, bir eşeğin kulağına Yasin okumaktır. (sf.71)

Çok az insan kendi öz nefisleri üzerinde tefekkürde, sorgulamada bulunur. Aynada gördüğün fiziğindir, kalbinde gördüğün nefsindir. (sf.71 / 72)

-Şeytan şey midir, şer midir?
-Şeytan aşktan yana bahtsızdır o kadar. (sf.76)

Bir insanı çok seviyor ve iyiliğini istiyorsanız yarenlerini de fethetmeniz, mutlu etmeniz gerekir. (sf.111)

Korkuları ile yüzleşmekten korkan toplumların en kolay becerdikleri husus; aşkı lânetlemektir. (sf.115)

Acı, hassasiyetini kabuklaştırır insanın. Acı, alışkanlığa dönüşür bir müddet sonra. (sf.147)

Aydınlanmış insanlar yöneticilerin tutsakları olmazlar. (sf.178)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder