Salı, Aralık 24, 2013

Yedi Gün Yedi Gece ~ Evangeline Collins

Bu kitabı konusuna pek fazla dikkat etmeden aldım. Okuoku'dan kitap alıyorduk Burcu'yla, bunu da kargo ödeyen kitaplardan biri diye atıverdim sepete. Arada fiki fikili kitaplar okuyorum, biliyorsunuz. Sanırım bu tür kitaplar kafa dağıtmak açısından polisiye kitaplardan falan daha tercih edilebilir geliyor bana. Hiç enerji harcamadan, bir solukta okuyup kenara koyabiliyorsunuz. Böyle emek harcanmadan okunan kitaplara pek fazla kıymet vermem ama ara sıra, okumaktan bile bezdiğim zamanlarda hemen okunup bitmesi biraz motive ediyor beni sanırım. Kitaba da bu sebeple başladım zaten, dün başladım bu gün de bitti.

Sitoloji ve sisbot vizesinin aynı güne denk gelmesi çok gerdi beni. Önceden çalışmamış olmam daha çok gerdi, sonra bu gerginlik yüzünden hiç çalışamadım. Bir yandan Damızlık Kızın Öyküsü bayağı iç karartıcı, öbür yandan Yüzüklerin Efendisi'ni okumaya fırsat bulamıyorum, kendimi iyice hiçbir şey yapmaz hissettim. Çok boşum sanırım *.* Ben de bu sıkıntıyı hafifletir belki, hemen de biter diye düşünerek elimi attım bu kitaba.

Kitap Olimpos Yayınları'ndan çıkmış. Çeviren Mehtap Gün Ayral. Kapak tasarımını Mehmet Akif Atasoy yapmış. 404 sayfa.

Kitabın, yani yazıların puntosu büyük, konu da klasik anlatım da basit olunca tahmin ettiğim gibi de oldu. Dün bir baktım yarısına gelmişim.

Kolayca yarısına geldiğim, kolay bir okuma olduğu doğru fakat bir sorun bakalım keyifli bir okuma mıydı? Ay bu aralar deli gibi aşklı romantikli şeylere sarmış olmama rağmen, Güneşi Beklerken'i izlerken bile iç çekmiş olmama rağmen, normalde dalga geçtiğim her şeyi anlam veremediğim bir duygusallıkla kabul ediyor oluşuma ve iki gündür Zeynep, Kerem diye diye ortalarda dolaşıyor olmama rağmen bu kitap ruhumu kıydı. Yani hiç keyifli bir okuma olmadı. Okumanızı hiç tavsiye etmediğim için spoiler vermekten çekinmeyeceğim ama yine de takas listeme koyacağım.

Kitabın konusundan bahsetmek istiyorum ama nereden başlasam hiç bilemedim. Sanırım bu türe tarihi aşk romanı diyorlar, ben bunların hepsine fiki fikili kitap diyorum, biliyorsunuz.

Ana karakter Rose. Tabii ki bütün Rose'lar gibi arkadaşlar, hiçbir yaratıcılık görülmediği üzre, siyah saçlı, beyaz tenli, dolgun pembiş dudaklı güzeller güzeli bir hatun. Esas kız bu. Esas oğlan da James. İşte soylu değilmiş ama zenginmiş de, babasının soylu olma takıntısı varmış da kızını dükle mükle evlendirmesi için ağabeyinin yolu açması gerekmiş de soylu birinin kızıyla zorla evlendirilmiş.

Onların evliliği, evliliklerinin detayları zaten iğrenç ve itici. Zorla
oricinali de bu bu arada.
evlendirilen kızın ilk erkeğinin James olmadığının üzerine basa basa belirtilmesi, yazar bekarete önem veriyor herhalde anlayamadım çok, bu konuyu çok önemsemiş, sonra kızın bu yüzden kötülenmesi, James'den nefret ettiği için kötülenmesi ve bir cadoloz konumuna düşürülmesi canımı sıktı! HAYIR EFENDİM, KABULLENEMEM! Beni de zorla bi' adamla evlendirseler ben de o adamdan nefret ederdim. Belki ben de gider başkalarıyla olurdum ve o adamın da kafasına elime ne geçirdiysem fırlatırdım. Hele adam salaksa.

Ki adam salak. Nefret ediyorum kendi hayatına sahip çıkamayan, fedakarlığa tapan ve kendini kurbanlık koyun gibi sunan tiplerden. Bi' köşede hepsi ölsün istiyorum, layıkları o. O da kendisini kadına kabul ettirmeye, sevdirmeye çalışıyor. Yanlışlığı görebiliyor musunuz yahu? Ne hayatı umrunda adamın, ne aşk nedir biliyor -ben çok biliyorum ya, neyse fjkhdsjkfds- ne de beyni var. Ne fark edermiş ki olum senin için? Kimi verseler eline sevmeye hazırmışsın. Ben olsam böyle bir adamın sevgisini de kabul etmezdim ve edemezdim. Onu da bir acındırmış bir acındırmış yazar. Ah, haksızlığa uğrayan ama yine de nezaketinden, asaletinden ödün vermeyen erkek. Karısı başkalarıyla yatıyor ama adam üç sene boyunca mastürbasyon yapıyor, ne kadar sadık, ne kadar ahlaklı, çok hoş. Bu mu olum ahlak?

Neyse sonunda James'in canına tak edip geneleve gidiyor. Orada Rose ile karşılaşıyor. Rose mesela tam mal. Babaları ölmüş de geride bir sürü borç bırakmış. O da kardeşinin gözünde ölen babalarının imajı zedelenmesin diye çocuğa babalarının kumarbaz olduğunu, kedilerini borç içinde bıraktığını belli etmemeye karar vermiş. Zaten oğlan yatılı okulda okuyor, bu kız da onun ihtiyaçlarını karşılamak için en makul, mantıklı yolu seçiyor ebet, fahişe olalım hadi! James ile genelevde tanışıyorlar. Ay adam 3 sene boyunca sevişmemiş, hâlâ geneleve gitmesinde bile bir duygusallık yaratma çabaları bir dram, bir sevgisizliği giderme arzusu. Genelevde çalışmaktan nefret eden kızın da nasıl o kadar canayakın, nasıl o kadar ilgili olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Bunlar ilk gece sevişmiyorlar. İkinci gece de. Her gün gidiyor James efendi. Sonunda kızı bir haftalığına kiralayıp bi eve götürüyor, ateş bacayı sarıyor falan. Adam buna karımla aramız kötü diyor, şimdi boşanamıyorum ama bu evde yaşayalım senle diyor, borçlarını ödeyeyim, genelevde çalışma diyor ama kızımız kabul etmiyor, kimselerin metresi olamazmış, te allam!

En sonunda da yazar adamı karısından boşandırıyor üç beş cümleyle, hadi bir paragraf diyelim. Rose kardeşine durumu izah ediyor, bunca zaman kendisine gönderdiği paraları fahişelik yaparak kazandığını itiraf ediyor. Bunu duyan çocuk bileydim izin vermezdim diyerek işleri eline alıyor. Sonra James "Evlen benimle" diye kızın kapısına dayanıyor, herkes çok mutlu, çok hoş.

Yahu bu işler madem bu kadar kolaydı o zaman neden bu kız dört sene boyunca fahişelik yaptı, bu adam da üç sene boyunca mastürbasyon yaptı?

Ay neyse hiç güzel bir kitap değildi. Yazarın ikinci kitabıymış sanırım. Bence daha da yazmasın, bunun amatörlüğü geçmez. Zaten insan bi Saramago olamayacaksa niye yazar hiç anlamıyorum. Ben bir Saramago olamayacağımı bildiğimden yazmıyorum mesela. Hiç sevmedim kitabı. Hızlıca okunuyor diye bitirdim. Sanırım 11 liraya almıştım, keşke kargo parası ödeseydim şimdi kalabalık ediyor elimin altında. -.-'

Hiç tavsiye etmiyorum.
2/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder