Aslında, kitabı anlatmaya başlamadan önce biraz yazardan söz etmek isterdim ama ne yazık ki kadın hakkında hiçbir şey bulamadım. Sadece 1951 yılında doğduğunu, gazetecilik yaptığını ve belgesel niteliğinde kitaplarının, iki de gençlik romanının olduğunu biliyorum.
Şarkı Söyle Luna, bizleri II. Dünya Savaşı'na götüren bir kitap. Roman 1939 yılı Varşovası'nda geçiyor. Ana karakter, Luna, Leh asıllı bir Yahudi. Onun ve ailesinin yaşadıklarına tanık oluyoruz. 14 yaşında bir kızın o savaş ortamında çocukluktan gençliğe geçişine, ilk aşkına tanık oluyoruz.
Kitapta Luna'nın en yakını babası ve büyükannesi. Luna ile babasını bağlayan en önemli şeyse müzik. Luna'nın muhteşem bir sesi var. Daha çocuk yaşlarda dinleyenleri kendine hayran bırakan, insanları ağlatacak kadar içlerine işleyen, müthiş bir ses.
Aslında her şey bir anda olmuyor. Hani su soğukken suya konan kurbağalardan bahsedilir hep, su yavaş yavaş ısıtılır ancak kurbağalar kaçmaz. En sonunda yanacaklarını fark ettiklerinde çok geç kalmışlardır. Luna'nın ve ailesinin başına gelenler de buydu işte.
Herkes tedirgin, gergin bir havayı seziyordu ama kimse için evini, yaşamını geride bırakıp sonu belirsiz bir yolculuğa çıkmak kolay değildi.
Sular biraz ısınınca Luna'nın annesini iknaya çabaladı babası ve büyük annesi. Zamanları ve imkânları varken orayı terk etmenin bir yolunu bulmalıydılar. Üstelik Luna'nın annesi hamileydi. Ancak bebek doğmadan burayı terk etmeyi kabul etmedi. Bebek doğduktan sonra ise çok geçti.
Şehrin ortasına duvarlar örüldü. Duvarın diğer tarafında kalan Yahudiler de buraya getirildiler. Sonra ise etrafta tifüs salgını olduğu ile ilgili afişler dolaşmaya başladı. Sonra tifüs salgını gerçekten yaşandı.
Kimisi evsiz, işsiz olan insanlar küçük bir alanda kaderlerine terk edildiler. Pek çok insan sokaklarda yaşamaya çalışıyordu. Ekmek, yiyecek, meyve bulmak neredeyse imkânsızdı. Bunlar önceleri çok pahalıydı, sonradan ise iyice ulaşılmaz oldular. Ortalık tifüsten veya açlıktan ölen cesetlerle dolmaya başladı. Öyle ki bir noktadan sonra insanlar yerdeki ölülere dikkat dahi etmiyorlardı, çünkü herkes yaşamanın bir yolunu bulmak zorundaydı.
Alınan tüm önlemlere rağmen tifüs Luna'nın evine de sıçradı ve annesini bu yüzden kaybetti. Bu olaydan sonra hayatlarına Rosa dahil oldu. O da duvarın öteki yanından gelmiş, yaşamaya çalışan biriydi. Annesi, küçük kardeşi Alman askerler tarafından öldürülünce çareyi Lunalara sığınmakta buldu. Böylece ailelerine o da katıldı.
Sonra... Sonra insanlar kendi içlerinde örgütlenmeye çalışmaya başladılar. Tabii toplama kampları girdi devreye. İnsanlara çalışmaları için bir kampa götürülecekleri söyleniyor, ismini yazdıranlara gıda yardımı vaadediliyordu. Böylece trenler dolusu insan gaz odalarını boyladı. Yine de alttan alta devam ediyordu örgütleniş. Daha sonra her şeyini kaybeden Luna da katılacaktı buna.
Bir süre sonra babaannesinin teslim edilmesi istendi. Persepolis'teki Marjane'ın büyük annesine benzetmiştim ben biraz bu kadını. Onun ölümü çok üzdü beni. Bohçasını hazırlayıp, bir şarkı mırıldanarak gitti ölüme.
Luna daha sonra babasını ve kardeşlerini de kaybedecek, elinde bir tek en küçük kardeşi (yanlış hatırlamıyorsam) kalacaktı. Ve böylece Luna da direnişe katıldı. Rosa zaten bu işin içindeydi ve birine aşık olmuştu. Bunca acının içinde direnişçiler için umut ve neşe kaynağı olan bir bebek getirdi dünyaya Rosa.
Ve en sonunda Luna'nın yolu bir adamla kesişti. Aslında en sonunda değil, birkaç kez... Luna'nın bir şekilde hiç unutmadığı, hep aklında olduğu bu adam da bir Alman askeriydi. Ah işte, imkânsız aşk... Yahudilere yapılanlardan utanıyor ve kurtarabildiği kadar çok insanı, çocuğu kurtarmaya çalışıyordu gizliden gizliye... Ve tabii ki kavuşamadılar.
Böyle çok kuru anlattım aslında. Bitirir bitirmez, duygularım tazeyken yazsaydım daha güzel anlatmış olacaktım. Zira kitabı okurken baya bir ağladım.
Üzerinde her ne kadar "Can Çocuk" yazsa da bu bir çocuk kitabı değil aslında. Yetişkinlerin de sıkılmadan okuyabilecekleri bir roman. Biraz sarsıcı, biraz canınızı acıtıyor, ortamı savaş olan hemen her kitap ve film gibi. Beni ise, gösterebildiğimden çok daha fazla etkiledi.
Kitabı şu D&R'ın Can Yayınları kampanyasından beş liraya almıştım ben. Siz de öyle uygun fiyata bulursanız, alıp okuyabilirsiniz :)
8/ 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder