Salı, Temmuz 09, 2013

BİZ Üzerine

Garif Basyrof
Teee ne zaman çekilişte kazanmıştım Biz'i. Şansın yüzüme güldüğü sevilesi bir andı. Nicedir açlığını duyduğum kitapmış aynı zamanda. Hani diyordum ya, sabah oturayım başına akşam kalkayım, bir çırpıda bitsin. Bir günde bitiremedim gerçi ama, (şu an sabahın 9.57'si ve ben uyumadım) tüm gece kitabı okudum. Kitabın 200. sayfasına geldiğimde biliyordum ki, kalan 50 sayfayı okumadan uyuyamazdım. Kendimi mütemadiyen teşvik ettim "Hadi Cessie, 50 sayfacık kaldı" diye ve kitabı bitirdim! Şimdi de uykum falan yok, gözlerim fal taşı gibi açık. İlk yarısı hadi neyse de ikinci yarısı kaptı götürdü beni, bu kez güzel bir sonla karşılaşma dileği ile koşturdum durdum sayfalar arasında...

Karşı ütopya veya başka bir deyişle distopya ile Orwell okuyarak tanıştım. Orwell'in iki ünlü kitabını okudum, 1984 ve Hayvan Çiftliği. Hayvan Çiftliği'ni bir kenara bırakalım da, 1984 beni resmen çarpmıştı. Zaten böyle insanın nefes almasına izin verilmeyen dünyaların düşünülmüş olması bile beni dehşete düşürüyor. Bu nedenledir ki distopya okumak da kalp çarpıntısı, huzursuzluk ve paniğe neden oluyor bende. George Orwell'in kitabı yazarken büyük ölçüde Yevgeni Zamyatin'den etkilendiğini duymuş ve kitabın bana çıkmasını çok istemiştim, okurum diye Ankara'ya da götürmüştüm kitabı. Ama az önce saydığım nedenlerden, kitap benimle birlikte Adana'ya döndü ve burada okundu.

Şimdi, sanırım Biz'i 1984 ile karşılaştırmadan anlatmam mümkün olmayacak. O yüzden, iki kitapla ilgili de spoiler vereceğim açık, böyle de uyarmış olayım. Başlıyoruz tamam mı?

İki kitaptaki öykü de birbirine çok benziyor. İnsanlar ve o insanlardan izole başka insanlar. Ve bambaşka hayatlar yaşıyorlar. İki kitapta da baskıcı bir devlet modeli var. Kişisel yaşam denen bir şeyin söz konusu olmadığı bir toplum var. Orwell bunu Büyük Birader aracılığı ile sağlamıştı, Zamyatin de şeffaf daireler ve dinleme zımbırtıları sayesinde yaptı. İki kitap da ana karakterin yazma serüveniyle başlıyor. Zamyatin'de bireyden söz edilmiyor, insanlar adeta bir organı oluşturan hücreler gibiler, onlara bu aşılanmış. Ayrı ayrı hiçbir değerleri yok sanki. Orwell karakterlerine isimler vermişti fakat Zamyatin onları harf ve sayılarla tanımlamış. Cinsellik açısından Orwell'in kitabı daha korkunçtu, o kitapta kimin kimle sevişeceğine devlet karar veriyor, bunun dışına çıkılmıyordu. Zamyatin daha insaflı. İnsanlar belirli dönemlerde devlet izniyle istediği kişiyle birlikte olabiliyor. Ancak bu kez de evlilik ve aile kavramı yok, herkes herkesle birlikte olma hakkına sahip ve bebeklerini de devlete veriyorlar, artık bir kurum mu var neyse. Orwell'de yanlış hatırlamıyorsam aileler bebek bakımını en azından bir süre için üstleniyordu. İki kitapta da ilk başkaldırı aşk ile başlıyor arkadaşlar, ilk direnişçi eylem de birbirini seven iki insanın birbiriyle herhangi bir izne gerek duymaksızın sevişmesi. Gerçi sonradan öğreniyoruz ki Biz'de durum farklıymış; kız, çocuğu kullanıyormuş. Neyse. Yazarların üslupları farklı. Orwell biraz daha romantik gibi sanki, Zamyatin daha mekanik. Rus olduğundan mı nedir, anlamadım. Onların üslubu öyle biraz galiba. Ben Orwell'den daha çok etkilenmiştim o yüzden. Belki ilk onu okuduğumdandı. Bir de kitapların sonları var tabii. İkisi de bok gibi bitiyor. Egemen devlet yıkılamıyor. Ancak 1984'ün sonunu, o vuruculuğu Zamyatin yakalayamamış sanki...

2x2=5

Bir de ne zaman 1984'ten söz etsem, şu cümle kafamda yankılanıyor: "Özgürlük iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir."

9/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder