Çeviren: Yiğit Değer Bengi
Özgün İsmi: Just Kids
Kapak Uygulama: Deniz Guliyeva
Yayın Yılı: 7.Baskı / Temmuz 2012
Yayınevi: Domingo
Sayfa Sayısı: 302
ARKA KAPAK:
Bir başyapıt, daha önce hiç açılmamış bir hazine sandığının içini görmek için ayrıcalıklı bir davet.
Johnny Depp
Coltraine'in öldüğü yazdı, aşkın ve isyanların yazıydı ve Brooklyn'de tesadüfi bir karşılaşmanın iki genç insanı sanat, bağlılık ve başlangıçlarla dolu bir hayat yolculuğuna çıkarttığı yazdı.
Pek çok eleştirmen tarafından 2010'un en iyi kitabı olarak gösterilen ve son olarak prestijli National Book Award'u kazanana ÇOLUK ÇOCUK, bir aşk hikâyesi olarak başlayıp bir ağıt olarak sona eriyor. Altmışların sonu, yetmişlerin başındaki New York'u, onun zengin ve fakir insanlarına, sanatçılarına ve serserilerine bir selam çakıyor. Yolun başında birbirlerine göz kulak olmaya söz vermiş iki genç sanatçının yükselişini ve şöhret kapısını aralayışlarını nefes kesici bir içtenlik ve saflıkta anlatan bu kitap, gerçek bir masal.
"...yaşlıca bir çift önümüzde durup alenen bizi incelemeye başladı.
Robert ilgi çekmekten hoşlanıyordu, heyecanla elimi sıktı.
'Hadi, fotoğraflarını çek,' dedi kadın, hayretler içindeki kocasına.
'Sanatçılar galiba.' 'Hadi canım,' dedi adam, omuz silkerek.
'Çoluk çocuk bunlar.'
Çoluk Çocuk, okurken cümleleri işaretleyemediğim, seçip çıkartamadığım bir kitap oldu biraz. Sanırım rahat olmak istedim bu kitabı okurken. Yazma, çizme, listeleme, unutmama çabası taşımadan, sadece içinde akıp giderek okumak istedim. Böyle olunca da alıntılayamadım kitabı. Ama pişman mıyım? Değilim. Belki de bu böyle okunması gereken bir kitaptı...
Kitabı Burcu'dan ödünç aldım. Ne Patti Smith hakkınde ne Robert Mapplethrope hakkında bir bilgim vardı. Sadece Burcu anlatılanların gerçek olduğunu ve çok güzel olduğunu söylemişti. Buna istinaden okumaya başladım kitabı...
Patti'ye başta ısınamadım... Gerçekten ısınamadım. Sorumsuzluğu, hata üzerine hata eklemesi -veya bunlar bana hata gibi gelen doğrulardı belki- çileden çıkardı beni. Aldığı en isabetli kararın bebeğini bir aileye vermek olduğunu düşündüm...
Patti, yaşadığı kasabadan ayrıldığında, kaçtığında cesaretine hayran kaldım. Ben şuradan İstanbul'a günübirlik gidemiyorum ölürsem anamlara hesap veremem diye. Ailesinin de ne olursa olsun ona kollarını açmasına, saygı göstermesine ve itmemesine hayran kaldım.
Aslında her şey Patti'nin Robert ile tanışmasıyla başladı. Bir anda tanıştılar, bir anda birlikte yaşamaya başladılar, bir anda sanatın içine attılar kendilerini, bir anda ayrıldılar, bir anda birleştiler, yine ayrıldılar ve asla kopamadılar...
Patti'nin başına gelen, başıma gelmesinden en çok korktuğum şeylerden biriydi: Seviştiği adamın gay olduğunu keşfetmesi... Robert jigololuk yapmaya başladı. Bir süre bunu para için mi yoksa hoşlandığı için mi yaptığını bilemedi. Sonra da erkek arkadaşları olmaya başladı. Bir ara üç kişi yaşadılar mesela... Patti çok iyi başa çıktı bu durumla. Kendimi onun yerine koyduğumda, tüm bunlara nasıl katlanabildiğine, nasıl unutabildiğine, nasıl Robert ile yaşayabildiğine hayret ettim. Ne olursa olsun dost kaldılar onlar... Çünkü belki de birbirlerinin ruh eşleriydiler. Ruh eşlerinin illa ki evlenmesi, sonsuza dek mutlu yaşaması gerekmez bence... Yani demek istediğim birbirlerini tanıyor, anlıyor ve kabullenebiliyorlardı...
Tüm bunlar olurken bir yandan da sanat yaptılar. Önceleri resim yapan Robert, fotoğraf çekmeye başladı ve fotoğrafçılığa yöneldi. Patti ise şarkı sözü yazmaya ve şarkı söylemeye başladı. Biz de onların şöhrete kavuşmasını adım adım izlemiş olduk.
Sayfalar ilerledikçe Patti'ye olan soğukluğum geçti. Bir de şarkılarını dinlemeye başladım. Kitabın yarısını "Pastime Paradise"ı dinleyerek okudum. Sesini duyunca, onun ağzından şarkı dinleyince yaşam biçmi o kadar da farklı ve olmadık gelmemeye başladı. Fark ettim ki onun üzerine oturuyor, iğreti falan kalmıyor.
Sonra da bir yerlerde Patti'ciğimin en eski çapulculardan olduğunu gördüm... Okudum... Patti Gezi Parkı direnişine destek vermiş. Bu konuda şöyle şeyler söylemiş:
“Uyanmaları gerekiyordu. Tanrıya şükrediyorum, uyandılar. Çünkü uzun süredir uyuyordunuz. Kaç sene oldu, 9-10?"“Beynim patlayacak gibi oluyor düşünmekten. Ben hiçbir zaman şiddeti desteklemedim. Bir baksana şu dünyanın haline. Hiçbir yerinde huzur yok. Her yer karışık. Ama bir insan, bir yönetici kendi halkını birbirine kırdırmaz. O barıştırmak için, sevgiyle sarılmak için orada. Bizi aptal sanıyorlar. Biz dünyadaki hiçbir yöneticiye, hiçbir sisteme inanmıyoruz, onların palavralarına karnımız tok. Teknolojiyle baş edemedikleri için bizden nefret etme yolunu seçiyorlar. Teknolojiden hiç anlamasam da şunu biliyorum tek bir cümlemizle kalelerini başlarına yıkabiliriz. Ve bundan korkuyorlar. Korksunlar da, bu bir kültürel devrim, daha bu başlangıç, sonunda biz kazanacağız.”
Ne yalan söyleyeyim, bunun üzerine daha bir sevdim Patti'yi... Çoluk Çocuk'u okuyalım, okutalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder