Deniz Feneri üzerine konuşmayı çok istedim ben. Daha kitabı okurken "şunu da yazacağım, bunu da söyleyeceğim" diye kuruyordum kafamda. Ama kitabı Adana'da okumam, Ankara'ya gelmeden bitireyim çabaları, böyle sevimsiz bir döneme rastlaması ve aceleye getirilmesi yazma konusunda hevesimi kırar gibi oldu galiba. Yine de aklımın bir köşesinde kitap hakkında, Virginia Woolf hakkında konuşmak vardı.
Söz etmişimdir, 11. sınıfta bir dergi grubumuz vardı. Düşbahçesi diye bir dergi çıkardık. Dergiyi sadece bir kez çıkarabildik. İçerik sağlam olsun istedik, bir sürü yazı yazdık, bir sürü yazı okuduk, kitap okuduk. Maddi olanaklarımız da kısıtlıydı, güç bela bir dergi çıkardık. Dergi grubunda çok konuşuldu Virgina. Ayşe'm, kıvırcığım çok seviyordu çünkü. O dönem sürekli okuyordu, hep dilindeydi.
İtiraf etmek gerekir ki biraz Ayşe'min sahiplenme ve aidiyet hislerine zeval gelmesin diye uzak durdum Virginia'dan. Hani olur da çok seversem ortalarda ben de Virginia Virginia diye dolaşmayayım dedim. Ayşe'ninki çok ayrı bir sevgiydi çünkü, yazarı sadece ona bıraktım. Aslında çok da sevinirdi okusam ama böyle istedim işte.
En sonunda bu sene, yarıyıl tatilinde Adana'ya gittiğimde aldım kitabı. Abidin Abi'yi göreyim diye kitapçıya gittim aslında ama izindeymiş. Göremedim. Tabi gitmişken kitabı aldım.
Deniz Feneri ile ilgili söyleyeceğim ilk şey arka kapakta bahsedildiği gibi, mutlu anıları, cennet gibi tatilleri anlatmadığı. Hayır, Deniz Feneri oldukça durağan ve neşeden uzak. Ama yoğun ve kokuşmuş bir melankoli de yok. Hani Virgina hayatı olduğu gibi yazıyor ya, bu da öyle. Olduğu gibi. Gerçekte yaşanmış olsa -ki otobiyografisine en yakın roman olarak kabul ediliyor bu roman- olacağı gibi.
Söyleyeceğim ikinci şey de, kitabın beklenmedik bir biçimde beni içine almış olması. Ön sözde bilinç akışı ile yazılmış kitapları okumanın biraz zor olduğundan bahsedilmişti. Emine Hoca da söylemişti bu tarz şeyler. O yüzden biraz gerilir gibi oldum başlarken ama, okurken hiç öyle zorlanmadım. Bir baktım sayfalar akıp gidiyor.
Karakterlerin ruh hallerinden bahsedilmesi en çok hoşuma giden şeydi sanırım. Bir de kitaptaki yalınlık ve gerçeklik. Virgina gerçekten hayatı yazmış. Zaman zaman da fazlasını...
Deniz Feneri ile ilgili söyleyeceğim ilk şey arka kapakta bahsedildiği gibi, mutlu anıları, cennet gibi tatilleri anlatmadığı. Hayır, Deniz Feneri oldukça durağan ve neşeden uzak. Ama yoğun ve kokuşmuş bir melankoli de yok. Hani Virgina hayatı olduğu gibi yazıyor ya, bu da öyle. Olduğu gibi. Gerçekte yaşanmış olsa -ki otobiyografisine en yakın roman olarak kabul ediliyor bu roman- olacağı gibi.
Söyleyeceğim ikinci şey de, kitabın beklenmedik bir biçimde beni içine almış olması. Ön sözde bilinç akışı ile yazılmış kitapları okumanın biraz zor olduğundan bahsedilmişti. Emine Hoca da söylemişti bu tarz şeyler. O yüzden biraz gerilir gibi oldum başlarken ama, okurken hiç öyle zorlanmadım. Bir baktım sayfalar akıp gidiyor.
Karakterlerin ruh hallerinden bahsedilmesi en çok hoşuma giden şeydi sanırım. Bir de kitaptaki yalınlık ve gerçeklik. Virgina gerçekten hayatı yazmış. Zaman zaman da fazlasını...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder