ARAYIŞLAR
Mala Pandiya için...
gülmedin,gülümseme beklerken senden,
hoşnut bir baş sallamasıyla aşağı kayacaktır bakışların,
dudakların fısıltılarla titreyecek ve nihayet açılacaklar
Ve diyelim ki bütün bunlar gerçekleşmiştir şimdiden.
Oysa deneyimlerden biliyorum ki hayal gerçekleşince
hiç de böyle olmayacak.Ve sen dinleyeceksin içinden,
derin bir yerlerden gelmekte olan güçlü istekleri,ama ben
aramayacağım artık o neşeli uzaklıkları ikimiz arasında,
söylemeliyim.Bu aşk yolculuğu gençleştiriyor beni,
bir gemicinin ağaçları,ağaç kabuklarını düşlemesi gibi.
Yeni boyutlar aşılıyor hayatıma,büyüsü ellerinin.
2.
Kendinden,kim olduğundan çok benim hakkımda konuşuyorsun,
Sen nesin,kimsin ya da sana ne olacağından ben olmasaydım.
Konuşmanın aşırı zevkleriyle dolduruyorsun içimi
oysa boş şeyler konuştuklarımız,hepsi bildiğimiz konular.
Sonra sen artık orada olmadığında konuşamıyorum,
sandığın kimse de değilim ben,neysem oyum.
Senin yokluğunda gerçek daha katıdır,ikimiz
arasındaki boş beşiği yutar,sevdiğin kocanı da.
Öğrenip unutulmuş bir dilin gramerini
yeniden yaratıyoruz,yeniden ifade edebilmek için tedirgin
edici hayalleri,durmadan tekrarlanan hikâyeleri.
Biz olmak sadece,konuşurken ya da suskun,ama bilerek.
3.
Bir rüya görmekte olduğunu bilmenin dinginlik duygusu
bana doğru yayıyor sakinliğini,yatakta uyanıkken,
büyük kaplar dolusu bal düşlemek,düğünçiçeği sütü,
ve diğer dünyevi mahsuller (ve konuşurken sen
utanıp kızarmalı yüzleri Hintli fildişi tüccarlarının
düşünerek kendi yoksulluklarını).Pirinçten çanları şafağın
açılsın diye okşar hafifçe kirpiklerini,ellerin de arar
bahçe yatağının üstüne düşen ışın kordonlarını,
akdiken ağacının meyveleri çatlar,açılır sen esnerken.
Orda durur beklerim,perdelerin çekilip açılmasını,
esmer ayaklarını duymayı beklerim çiyle örtülü çayırlarda
ve senin sayısız pencerelerinden içeri girer,uykuya dalarım.
4.
Batıl inançlarımın akıldışılığının farkında olarak
durmadan senin adını tekrarlıyorum,sanki söylemesem
adın ait olmayacak artık sana.Ne garip bir şey bu
başka başka söylenince aynı isim,her bir tını
farklı bir Sen'i gösteriyor,oynamadığımız farklı bir sahneyi.
Öpüşeceğimiz yerde çiğneriz her heceyi
bir masal meyvesi gibi paylaşarak onu,çekirdekleri
erer ölümsüzlüğe,büyürken de,çürürken de.
Bolluğu içinde hecelerin,varoluruz Sen ve Ben,
kuvvetli kökler salarlar konuşmamıza,yerleşirler
oraya.Neyse ki ebedidir o kaçamak,
dokunuşların üstünde,adıma gösterdiğin çekingen özen.
5.
Nasıl söyleyebilirim seninle olmak istemediğimi
şimdi ben sensizken ve sen bensiz.
Tanrı bilir daha ne kadar kalacağız böyle?
Gümüş huş ağacı,kızıl gürgen,kırmızı havuz balıkları
zamanı geçirmek için ipliğe dizdiğim boncuklardır.
Pazar gazetelerini okurum hiç acele etmeden
sonraki sayfa yepyeni bir güne açılacakmış sanki.
Ya sonra,kapı açılacak ve sen mi gireceksin içeri,
yalpalayarak yürüyen,yalansız
gözlerini saklayarak? Temkinli olmalıyız
insanlar arasında diyorsun.Bu bedbaht gecede,
boru çalabilseydim klaksonlarıyla beraber otobüslerin.
6.
Kısa bir yolculuk otobüste,etrafta meraklı yabancılar;
sanki hiç tanımıyormuşum seni,sen de beni.
Bu insanlar da tanımazlarmış gibi kendilerini.
Titriyor ellerin dokunuşumla.Parktaki rüzgâr
hoşgeldin diyor saçlarımıza,yerleşiyor köklerine
bizim söylemeye çalıştığımız sözcüklerin telaşında.
Biz inanmadığımız şeyler söyleriz.Bu aşkın kimyası
çözebilir ancak başka sesleri çağrıştıran sözcüklerle,
severim avucumdaki esmer parmaklarını,bu altın yüzüğü
katalizör olur sen O'ndan,ben de Öteki'nden bahsederken,
ve çatlarken aramızdaki bir ağacın kabuğu.Duyarız sesini,
düşen bir yaprağın ve güleriz böyle ufak tefek saçmlalıklara.
7.
Çok tuhaf değil mi,ne sen söyledin ne de ben
ne yaptığımızı,basit bir şekilde ve hâlâ
açıkça aynı şeyleri yapıyoruz herkes görsün diye.
Seni Seviyorum demek yerine, Birisi
Seviyor deriz.Uzak olan sözcüktür bizden,davranış değil.
Elimi zırhına bastırırım,gülmeye devam ederken sen
'varolmanın bu trajik anlamı' kavrayıp ezer,
söylenmemiş sözcüğü,iyi oynayamadığımız sahneyi.
El ele kalırız,başkasının gülüp oynamasına
tanık olmaktan memnun,onların oyunlarında belki de
bizim asla gerçekleştiremeyeceğimiz eğlencemizi görürüz.
Aslında kendimiz hakkında konuşuyoruz,onlar hakkında konuşsak da.
8.
Bu şelale saatindedir ki su dibine çöker bütün o imgeler
Artık ne yüzünü hatırlıyorum ne de bedeninin
yumuşak dokunuşunu bedenime ne de
kıskıvrak sarıp binlerce kere seni öpme isteğini.
Her öpüşle neler verdiğini belki de anlayamazsın
ama aldığım cömertliği bilirim ben ve girdaplı şehirler
içinden geçip gelen suyollarının huzurunu hissediyorum.
Seninle ilgili olarak söylemek istediklerim
böyle kısa cümleciklerle söylenemez,övgüleri
böylesine uzun bir geceye sığdıramam.Öpüşlerin ya da dokunuşun
sertleşirse bile yastığı,aklımı canlı tutar kaynaşmak için
seninle rüyalarımda,ama yalnız bana ait olan parçanla senin.
9.
Öpüşürken duyular doğasının şemasını çıkarırız birlikte,
ayrılıkta kullanmak için,hatırlamaktan daha mahrem.
Oysa birlikte olmadığımızda bütün hatırladığımız
o öpüşler alış verişi,ayırmayı tasarlamak
ve sonra tamamen birleştirmek,birlikte veya ayrı olsak da.
Toprağı çapalarken şimdi seni düşünür ve rahatlarım
topraktan çıkan yeşil filizleri seyrederken
ve mutlu olma sözü aklıma geliyor,saçmalığına rağmen
dokunduğum her şeyde seni düşünüyorum,kahverengi tomurcuklar
yeni biçilmiş otlar senin üstüne yığılı sanki.Derken
aniden fışkırıyor elimdeki tohumlar,korkuturcasına beni.
Ama zaman üstümde oturur,dürtmelerden habersiz bir katır gibi.
10.
Zaman ve uzamın büyüsüyle sanki
buluyorum seni ait olduğun yerde.
Şimdi saat dediğim şey aşkında,
alacakaranlık gibi,bu tan değil
alevli bir ikindiye doğru dalgalanan
Hiçbir sır yok burada,bir taç değilsin
başıma giyilecek,sonra da atılacak
soğuk bir oda içine ve tutacak değilim
o sivri uçlu tahtı kendi evimde.
Hile yaparak da saklayamam seni
düşlerim gürültüyle senin adını çağırıyor
uyandırarak arıları sessiz kovanlarında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder