"Çok sevdiğimiz bir
varlığa,hiçbir karşılık beklemeden en değerli şeyimizi verirsek,işte
dünya o zaman güzel olur,onun için ağlıyorduk küçük hanım."
*
"Bana yalan söylemeni isterdim aslında.Çünkü insan ancak kaybetmekten çok korktuğu bir şey için yalan söyler."
*
"Aslında
kimse,onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez.Bazı
insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının o altın anını 'şimdi'
yaşadıklarını içtenlikle (ve sık sık) düşünebilir ya da söyleyebilirler
belki,ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini,daha da
mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar.Çünkü özellikle
gençliğinde hiç kimse bundan daha kötü olacağını düşünerek hayatını
sürdüremeyeceği gibi,insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını
hayal edebilecek kadar mutluysa,geleceğin de güzel olacağını düşünecek
kadar iyimser olur."
*
"Bir
insanın,başk fırsatları olmasına rağmen onları reddedip sürekli aynı
kişiyle sevişmek istemesine,bu mutluluk verici duyguya 'aşk' denirdi."
*
"Hayatta esas mesele mutluluktur.Bazıları mutludur,bazıları mutlu olamaz.Tabi çoğunluk ikisi arasında bir yerdedir."
*
"Aşk da,köşe yazısı da,tabii ki bizi şimdi mutlu etmelidir.Ama ikisinin de güzelliği ve gücü akıldan hiç çıkmamasıyla ölçülür."
*
"İskeleden
uzaklaşan bir yolcu gibi,geçen her saniyenin beni arkada bıraktığım
sevgilimden aslında uzaklaştırdığını bildiğim için,geçen dakikaların o
kadar çok olmadığına kendimi inandırmaya çalışır,bu amaçla anlardan ve
dakikalardan aklımda küçük desteler yapardım.Her saniye her dakika
değil,ancak beş dakikda bir üzülmeliydim.Bu yöntemle beş tek dakikanın
acısını son dakikaya kadar ertelemiş olurdum."
*
"
-Yanlış bir yere gidiyorsun Kemal...Hepimiz en olmadık kişiye
tutuluyoruz.Herkes aşık oluyor.Ama herkes sonunda düştüğü durumdan
hayatını berbat etmeden çıkıyor.
-Bütün o aşk romanları,filmler ne o zaman?"
*
"Bizim
ilişkimizde olduğu gibi aşk,degi dengine sanatıdır.Sen hiç zengin bir
genç kızın yakışıklı diye kapıcı Ahmet Efendi'ye,inşaat işçisi Hasan
Usta'ya aşık olup evlendiğini Türk filmleri dışında bir yerde gördün
mü?"
*
"(...)
Bence kültürlü ve uygar olmak da herkesin birbiriyle eşit olması
değil,herkesin kibarca diğerleriyle eşit ve özgürmüş gibi
davranmasıdır."
*
"Gerçek
aşk acısı,varlığımızın en temel noktasına yerleşir,bizi en zayıf
noktamızdan sımsıkı yakalar ve diğer bütün acılara derinden bağlanarak
bütün gövdemize ve hayatımıza hiç durdurulamaycak bir şekilde yayılır."
*
"Kedi sevmeyen bir kadın zaten erkeğini mutlu edemez."
*
"Mutluluk insanın sevdiği kişiyle yakın olmasıdır yalnızca."
*
"İnsanın evi,karnının doyduğu,kalbinin olduğu yerdedir."
*
"Dünya canavar ruhlu insanlarla dolu evladım",dedi annem."Hiç bir şeye aldırmayacaksın."
*
"Milyonlarca aile,dünyanın neredeyse her köşesinde,televizyonlarının üzerine niye bir köpek koyma gereği duyuyordu?"
*
"-Niye bu kadar iğrençler?
-Para istiyorlar.Paralarını verelim."
*
"Sonu mutlu biten bütün aşk hikayeleri,birkaç cümleden fazlasını hak etmez zaten!"
*
"Kendi
kendine eşya toplayan,bunları bir köşede biriktiren her takıntılı
kişinin arkasında bir kalp kırıklığı,derin bir dert,açıklanması zor bir
ruhsal yara olduğu anlamına geliyordu bu soru.Benim derdim neydi?"
"aşkın yararlı bir acı olduğunu çok işittim, çok okudum. çoğu fal kitaplarında, gazetelerin "burcunuz" köşesinin hemen yanıbaşında, ya da "ev-aile-mutluluk" sayfalarında salata resimleri ve krem formülleri arasında yer alan bu palavrayla o günlerde çok sık karşılaşıyordum. çünkü karnımdaki demir külçenin ağrısı yüzünden, duyduğum sefil yalnızlık ve kıskançlık beni insanlardan öylesine koparmış ve öylesine umutsuz kılmıştı ki, yalnız gazetelerin, dergilerin burçlar, yıldızlar köşesinden değil, başka bazı işaretlerden de körlemesine medet ummaya başlamıştım: üst kata çıkan basamakların sayısı tek ise canan üst kattadır...kapıdan ilk bir kadın çıkarsa bugün canan'ı göreceğim...yediye sayıncaya kadar tren hareket ederse beni bulup konuşacak...vapurdan ilk atlayan ben olursam bugün gelecek.
YanıtlaSilvapurdan ilk ben atladım. kaldırım taşları arasındaki çizgilere hiç basmadım. kahvede yerlere atılmış gazoz kapaklarının sayısının tek olduğunu doğru olarak saptadım. paltosuyla aynı mor renkte bir kazak giyen bir kaynakçı çırağıyla çay içtim. rastladığım ilk beş taksinin plakalarındaki harflerle adını yazacak kadar talihim oldu. hiç nefes almadan karaköy alt geçidinin bir girişinden girip ötekinden çıkmayı başardım. nişantaşı'na gidip evlerinin pencerelerine bakıp dokuz bine kadar hiç şaşırmadan saydım. adının hem sevgili hem allah anlamına geldiğini bilmeyenlerle dostluğu kestim. adlarımızın kafiyeli olmasına bakıp hayalimde bastırdığım evlilik davetiyelerini yeni hayat karemelalarının kağıdından çıkan türden şık bir maniyle süsledim. bir hafta boyunca, gece saat tam üçte penceremden gözüken aydınlık pencerelerin sayılarını kendime tanıdığım yüzde beşlik yanılgı payını hiç geçmeden tahmin etmeyi başardım. fuzuli'nin:
"canan yok ise can gerekmez."
mısrasını tersinden otuzdokuz kişiye söyledim. evlerine tam yirmi sekiz değişik ses ve kimlikle telefon edip onu sordum ve duvar ilanlarında, afişlerde, yanıp sönen neon lambalarında, dönerci, piyangocu ve eczane vitrinlerinde görüp hayalimle oralardan söküp çıkardığım harflerle her gün otuzdokuz kere canan demeden eve dönmedim, ama canan gelmedi.
Nedir bu?
SilOrhan Pamuk / Yeni Hayat
YanıtlaSilTeşekkürler :)
Sil