"Yani," diye söze başladı sütanne,"anlatması öyle kolay
değil,çünkü...çünkü her tarafları gerçi güzel kokar,ama aynı
kokmaz,peder,anlıyor musunuz, yani diyelim ayakları,ayakları düz,sıcak
bir taş gibi kokar-yok,daha çok süzme yoğurt gibi...ya da tereyağı,evet
tamam,taze tereyağı gibi kokar ayakları.Vücutlarıysa şey...süte
yatırılmış galeta kokar.Başları,başlarının tepesi,hani saçın gülü vardır
ya orası,hani işte sizin kafanızda hiçbir şey kalmamış bir yer var
ya..." deyip bu ayrıntılı budalalık seli karşısında bir an dilini
yutmuş gibi kalakalıp başını öne eğmiş olan Terrier'nin keline
dokundu,"işte tam buralarıdır en güzel kokan yerleri.Buraları karamela
kokar,öyle tatlı,öyle nefis bir kokudur ki,peder,bilemezsiniz!Çocuğun
orasını bir kokladı mı insan,sevmeden edemez,ister kendi çocuğu olsun
ister el çocuğu."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder