Perşembe, Ekim 03, 2013

Geçmişin Gölgesinde: Villette ~ Charlotte Brontë

Çeviren: Nevhiz Aksunkur
Özgün Adı: Villette
Kapak Tasarımı: Melis Rozental
Yayın Yılı: Temmuz 2001
Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınları
Sayfa Sayısı: 560

ARKA KAPAK:

Lucy Snowe, genç yaşta ailesini yitirince vatanı İngiltere'yi terk eder ve Kıta Avrupası'ndaki Villette kentinde bir yatılı kız okulunda öğretmenlik yapmaya başlar. Lucy burada yalnızca geçmişin hayaletleriyle değil, geride bırakmayı arzu ettiği, kaçındığı duygularla da yüzleşecektir. Okulu sık sık ziyaret eden Doktor John'a karşı içinde yeşeren duygular, kendisine karşı hep zalimce davranan edebiyat öğretmeni Mösyö Paul ile Müdire Madam Beck ve Villette sosyetesiyle mücadelesi, okulun öğrencileriyle ilişkileri Lucy Snowe'un kendini ve dünyayı tanımasında büyük rol oynar. Protestan bir genç kadın olarak Katoliklerin dünyasında tek başına verdiği yaşam savaşı Lucy Snowe'u nereye götürecektir? Lucy Snowe'un her zorluğu göğüsleyen güçlü karakteriyle bu sorulara verdiği yanıt, mutlu sonla ilgili genel kabulleri altüst ediyor. Charlotte Brontë, çalkantılı ve sürprizli bir yolculuğu anlattığı son romanı Villette ile Jane Eyre'de ulaştığı edebi çıtayı yükseltiyor. Brontë'nin bu otobiyografik romanı, Viktorya dönemi Avrupası'nda, sesini henüz kimseye duyuramayan kadının tek başına ve dimdik ayakta durabileceğinin kanıtı.

Yumuşak ve sevecen tabiatlı olanlar ermiş mertebesine yükselebilir, güçlü ve kötü ruhlar şeytana dönüşür; bense sadece kederli ve bencil bir kadın oldum. (sf.47)

Yaptıklarınızı makul bir değerlendirmeyle ele almak gibisi yoktur: bedeni ve zihni sakin tutar; halbuki abartılı kavramlarla düşünürseniz hem bedeniniz hem de zihniniz ateşler içinde kalır. (sf.51)

Tam yerinde bir soğukkanlılık gereksiz bir duyarlılıktan daha iyidir. (sf.109)

Zihnin bazen yanlış anlamayla rahatsız olmak yerine sakinleşmek gibi aksi bir hali vardır ve kendimizi olduğumuz gibi tanıtamayacağımız yerlerde tam olarak yok sayılmaktan sanırım bir tür zevk alırız. (sf.113)

İlaç kimsenin moralini düzeltmez. Benim sanatım melankolinin eşiğinde durur, kapıdan içeri bakar ve bir işkence odası görür ama ne bir şey söyleyebilir ne de bir şey yapabilir. (sf.213)

Hissetmek ve birinin ne hissettiğini anlamak farklı özelliklerdir; çok az insan ikisine de sahiptir, bazıları ise hiçbirine. (sf.221)

Bu dünyadaki hiçbir saçmalık, bana mutluluğu beslememin söylenmesi kadar boş gelmiyordu. Böyle bir öğüdün anlamı ne olabilir? Mutluluk toprağa ekilip gübrelenen patates değil ki. Mutluluk, Cennet'ten üzerimize serpilen bir ışıktır. O, bir yaz sabahında bir goncadan ve Cennet'in altın meyvelerinden ruha düşen bir çiğ damlasıdır. (sf.287)

"Benim için mi?"
"Evet, sizin için."
"Bu dün gece üzerinde çalıştığınız şey mi?"
"Aynısı."
"Bu sabah mı bitirdiniz?"
"Evet öyle."
"Bunu yapmaya başlarken niyetiniz bana vermek miydi?"
"Kuşkusuz öyleydi."
"Ve benim şölenimde mi verecektiniz?"
"Evet."
"Bu niyetiniz onu örerken devam etti mi?"
Bir kez daha doğruladım.
"O zaman, bu kısmı bana ait değil, başkası için ve o insan düşünülerek yapıldı diyerek çıkartmam gereken bir bölümü yok mu?" 
"Hiçbir şekilde. Bu ne gerekliydi ne de adil olurdu."
"Bu tamamen mi benim?"
"Bu tamamen sizin." (sf.394/395)

...erkekler ve kadınlar mutlaka bir çeşit aldanma içinde olmak zorundalar; eğer ellerine hazır olarak verilmediyse kendi kendilerine abartacak bir şey uyduruyorlar. (sf.403)

Sevgililerde bir çeşit bencillik vardır; birisinin mutluluklarına tanık olmasını isterler, o tanığın ne bedel ödediği önemli değildir. (sf.483)

Sadık kadınlar, Tanrı'nın yaratıkları içinde bir tek kendilerinin sadık olduğunu düşünerek yanılırlar. (sf.546)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder