Çeviren: Ahmet Gürcan
Özgün Adı: Hako Otoko
Kapak Resmi: Şengül Dehmen
Yayın Yılı: Nisan 1993
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Sayfa Sayısı: 164
ARKA KAPAK:
Unutulmaz "Kumların Kadını"nın yazarı Abe Kobo, günümüz Japon yazarlarının en başta gelenlerindendir. Modern çağın korkunç bir teşbihsel ifadesi olan Kutu-Adam, bize biraz Beckett'in oyunlarındaki tarzı çağrıştırıyor. Kafasını ve vücudunun üst tarafını kartondan bir kutu içine gömen bu adam, insanoğlunun hor görmesiyle bir fıçıya sığınmış alaycı bir Diyojen değildir. Bir karşıt kahramandır, kötülüğü güçsüzlük olan efsanevi bir varlıktır. Bir bakıcıdır aynı zamanda, çünkü dış dünya ile kurabildiği tek ilişki bakışı sayesinde olmaktadır. Bu belirsiz, anonim kişilik toplumsal baskılardan korunmak için kendi ile başkaları arasına bir ekran yerleştirmiştir; kutu ise, onun için hem güven verici hem de koruyucudur. Acı çekmesine ve yapayalnız olmasına rağmen mizaha ve hatta aşka da yetkindir. Kendisi de doktor olan Abe Kobo için, yıkık bir kişilik herhangi bir yolla yeniden şekillendirilebilir. Kutu-adam da, sevdiği kadın sayesinde, kendi iradesiyle boynundaki zincirden kurtulacaktır.
Yoğun ve kuvvetli bir dille yazılan roman, Japonya'da çok büyük bir başarı sağladı ve on beş kadar dile çevrildi.
A'nın tek hatası, kutu-adam olma konusunda bir başkasından daha bilinçli olmasıydı. Onunla alay edemezsiniz. Bir kere bile olsun, kimliği belli olmayan insanlar için var olacak, kimliği belli olmayan ve kapıları fark gözetmeksizin herkese açık olacak bir şehir hayal ettinizse; kendinizi bir kere bile olsun, yabancı insanlar arasında, savunmaya gerek duyulmayacak bir şekilde, amuda kalkıp yürüyebileceğiniz veya kimse bir şey demeden sokakta uyuyabileceğiniz; yeteneğinizle gurur duyuyorsanız şarkı söyleyebileceğiniz ve bütün bunları yaptıktan sonra, arzu ederseniz o kimliği belli olmayan kalabalığa karışabileceğiniz bir şehir de düşündünüzse, kayıtsız olamazsınız, zira siz de her zaman onunla aynı tehlikelerle karşı karşıyasınız. (sf.19)
Fotoğrafçı... görendir... en iyi yaptığı şey, nereye olursa olsun delik açmaktır. Aşağılık bir doğaya sahiptir. (sf.33)
Ben daha önce, bir balığın düşüşünden söz edildiğini hiç duymadım! Ölü bir balık, sonunda su yüzeyine çıkar ve yüzer. Serbest düşüş yapmak, balık için bir balmumuna oranla çok daha zordur. Düşmekte olan için, bu tersine bir düşüştür. Evet, öbür yöne doğru, ters bir düşüş.
Böyle bir şey olabilir mi yani? Havada boğulurmuş gibi, gökyüzüne karşı tersine bir düşüş: İyi değil mi? Ölüm riski eşittir. Bu, yere düşmekle aynı şeydir. Ve, bu, uyanmaya ve rüyadan çıkmaya zorlar. (sf.38/40)
Etrafındaki manzarayla ilişki içindeyken, insan yalnız gereksinme duyduğu kısmını aklında tutma eğiliminde oluyor. (sf.46)
Elbiselerini çıkartmaya başladığında, onları tamamen çıkarttığınki durumundan çok daha fazla çıplaksın.
...
Bir eylem içinde olan çıplaklık basit çıplaklıktan daha saf bir çıplaklıktır. (sf.61)
Günde en az üç defa kullanılmıyorsa, o eşyadan hiç pişmanlık duyulmaksızın kurtulunmalıdır. (sf.72)
Neden, bir şekilde, neden herkes yeni haberler arıyor ve neden dünyanın böyle şekil değiştirmesini istiyor... Önceden haberdar olup, acil durumda hazır olmak için mi? Önceleri, böyle düşünüyordum. Ama, bu büyük bir komedi! İnsanlar yalnızca sakinleşmek için haber dinliyorlar. Onlara dinletilen haber kadar önemlisi, onu dinlemeleri ve böylece mükemmel bir canlılıkta kalmaları. Gerçek büyük haber, dünyanın sonunun geldiğinin bildirilmesi... Bunun en son haber olduğuna inanıyorum. Gayet tabii, herkes bunu duymak istiyor. Çünkü o zaman insan, dünyadan ayrılırken tek başına olmayacak. (sf.76)
Eğer hayalet, görülmeyen ama görülebileceği sanılan bir şey ise, kutu-adam bunun tam tersiydi. (sf.81)
İnsanların %90'ının öyle ya da böyle bir kusuru var. Zaten insanın elbiseyi kıllarını kaybettikten sonra keşfettiğine inanmıyorum; aksine kılların azalmasını çıplaklığın çirkinliğini fark eden ademoğlunun, bunu elbiselerle örtmeye çalışmasına bağlıyorum. (Böyle bir açıklamanın gerçeği yansıtmadığını gayet iyi bilmeme rağmen yine de inanıyorum. ) Eğer insanlar başkalarının bakışlarından kaçarak yaşamaya devam ederlerse, bunun nedeni insan gözünün yanlışlıklar ve sanrılar yarattığına emin olmalarıdır. Benzer elbiseler giyerek saçlarını aynı şekilde yaptırarak, birbirleri tarafından fark edilmemek için hileler arıyorlar. Ben karşımdaki insanın yüzüne tam bakamıyorsam, o da bana tam bakmama eğilimine girecek ve eğik bakışlarla dolu bir hayat sürmeye doğru gidilecektir. Eskiden "pilori"* diye bilinen bir ceza uygulanırmış ama fazla zalimce bulunduğu için aydınlanmış toplumlar bundan vazgeçmişler. Birini dikizlemek genellikle hor görülür, çünkü dikizlenenin tarafında olmak istenmez. Kesif bakışların arasında kalırsan ve bundan kaçamayacak durumdaysan, karşılığında para istemen doğaldır. Sözgelimi, sinema veya tiyatroda seyredenler para verme, seyredilenler de para alma durumundadırlar. Kim olursa olsun görmeyi görülmeye tercih eder. (sf.85)
(*Pilori: 19.yy'a kadar uygulanan bu cezada, mahkûmlar aşağılanmak ve karalanmak amacıyla bir tahtaya kafalarından yerleştirilerek, halkın gözü önünde ortalama iki saat sergilenirdi.)
Bir intihara yardım etme cinayetiyle suçlanmak bir saçmalıktır. (sf.126)
Ölme kararı aldım. Umut ikiyüzlülüğünü bir kenara bırakalım. Bir şeker, onu ağzına alıp emene kadar serttir. Ama sonra hemen parçalara ayırmak istersin. Bir şeker parçası, bir kere kırıldı mı bir daha hiç ilk durumuna dönmeyecektir. (sf.126)
İntihar, bir tavır olma gerçeğinin yanında şerefli bir hareket tarzı da; ayrıca arzu veya akılla gerçekleştirilemez. Ufak bir bağlılık, küçücük bir iştah duraklama bahanesi oluyor. (sf.127)
Kederin dikkatini dağıtmak için yapılacak en iyi etkinlik ev işleridir. (sf.154)
Tutku, ateşli bir kendini tüketme arzusudur. (sf.160)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder