Vandana
Shiva, dünyaca ünlü çevre ve ekoloji düşünürü, araştırmacı ve aktivisttir.
Çalınmış Hasat da Shiva'nın doğal kaynakların kullanımı ve tüketimi üzerine
yazdığı kitaplardan biri.
Shiva
Çalınmış Hasat'ta pek çok konudan söz eder. Tanınmış ve büyük şirketlerin,
dünyanın tarıma dayalı ticaretini ellerinde tuttuğunu, insanların gıda
güvenliğini tehdit ettiğini ve aynı zamanda doğadan çaldığını iddia eder.
Bunları anlatırken Hindistan tarım ve ekonomisi üzerinden gider çünkü kendisi
de bir Hintlidir ve bu anlamda ülkesini çok iyi tanımaktadır.
Shiva,
küreselleşmenin Hindistan tarımı üzerindeki etkisinin küresel bir değer
taşıdığını belirtir ama bu Çalınmış Hasat fenomeninin, monokültürlerin
yaratıldığı, küçük çiftçilerin yok edildiği, çeşitli herbisit ve pestisitleri
için bir pazar oluşturulmaya çalışılan tüm toplumlar için geçerli olduğunu ifade
eder.
Shiva,
"Gıda güvenliği tohumdadır!" der. Çifçilerin çağlar boyunca
yetiştirdikleri bitkiden elde ettikleri tohumu saklamaları ve bir sonraki yıl
kullanmaları veya kendi aralarında tohum alım-satımına dayalı bir ticaret
oluşturmaları hem kültürel bir mirasın oluşumunu ve aktarımını, hem de gıda
güvenliğini sağlar der. Bu nedenledir ki hem biyoçeşitliliğin korunması adına
hem de gıda güvenliğini sağlamak adına, toplumların patentleme ve türleri
ticarileştirme işlemine karşı gelmesi gerektiğini savunur.
Shiva,
on büyük şirketin, ticari tohum pazarının %32'sini, 23 milyar dolarlık
bölümünü, genetiği değiştirilmiş veya gen aktarılmış tohum pazarının da
%100'ünü ellerinde tuttuğunu, bu şirketlerin aynı zamanda küresel tarım
kimyasalları ve pestisit pazarlarını da kontrol ettiğini ifade eder. Ve Shiva
der ki "Tekellerin tarımsal üretim üzerindeki bu egemenliği, ihracatı her
ne pahasına olursa olsun destekleyen yapısal uyum politikalarıyla
birleştiğinde, ABD ve Avrupa'dan Üçüncü Dünya'ya doğru muazzam bir gıda
ihracatı yatmaktadır."
Yine
Çalınmış Hasat'ta şaşırarak görürüz ki büyük şirketler bazı bitkileri
"patentler" ve buna dayanarak bunlardan elde edilecek tohumun
saklanması ve diğer bir yıl tekrar kullanılmasını engeller. Yine bu şirketler,
tohum sattıkları ülkelere genetiğiyle oynanmış tohumlar satarak yetişecek
bitkilerden yeni tohumlar elde edilmesini engeller. Yine ve yine şaşırarak görürüz
ki bu büyük şirketler, kendi yetiştirdikleri bitkilerin "güneşini
çaldıkları" iddiası ile diğer bitkilerin ortadan kaldırılması veya
gelişiminin engellenmesi yönünde çalışmalar yapmaya kalkışmışlardır. Oysa Shiva
der ki, esas bu şirketler, monokültürler oluşturarak, bitkileri kısırlaştırarak
ve akıl almaz ve zararlı çeşitli tarım yöntemleri uygulayarak doğadan çalmaktadırlar.
Soygun
sadece tarımsal anlamada değildir. Shiva, sadece topraktan değil, denizlerden
de çaldığımızı iddia eder ve kitapta bunu Deniz Altında Çalınmış Hasat başlığı
altında inceler. Shiva şöyle der: "Son 40 yıldır avlanan balık miktarı
dört kattan daha fazla artmıştır. Bu muazzam hasat, endüstriyel balıkçılık
filolarının sayıca patlamasıyla mümkün olabilmiştir. Endüstriyel filolar balık
yakalamak için çok büyük akıntı ağları kullanırlar. Her yıl 3,5 milyon
kilometre, dünyayı 88 kez sarmalamaya yetecek kadar sentetik ağ
kullanılmaktadır. Bu 'ölüm duvarı'na yakalanan balıklatın yaklaşık %50'si
ticari olmayan 200 türe aittir.
Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı'na (FAO) göre bu sürdürülemez faliyetlerin
sonucunda dünya deniz balık stoklarının tahminen %70'i ya aşırı avlanmış ya da
tümüyle tüketilmiştir. Azalan hasat 100.000'den fazla insanın geçim kaynağını
kurutmuştur; milyonlarca insan da tehdit altındadır. Örneğin Kanada morina
balıkçılığının çökmesiyle birlikte 80.000 balıkçı kadın ve erkek geçim
kaynaklarını yitirmişlerdir."
Shiva,
dip tarama ağlarının (trol) Güney Asya'ya 1960'larda karides avlamak için
getirildiğini ve deniz yatağını sürekli eşeleyerek buradaki deniz suyunu
bulandırdığını, bu şekilde genç dip balıklarını ve yumurtaların yaşam
alanlarını yok ettiğini ifade eder.
Avlanma
esnasında çıkan "ıskarta" miktarı dudak uçuklatacak cinstedir. Shiva
der ki, The Ecologist'in raporuna göre küresel ıskarta miktarı en düşük
tahminlere göre 27 milyon tondur, yani dünyadaki tüm ticari balıkçılığın karaya
çıkardığı balık miktarının üçte biri kadardır. Bu 27 milyon ton deniz
canlısının boşuna öldüğü anlamına gelir, herhangi bir ihtiyaca dahi cevap
vermeksizin, sadece ölmüşlerdir.
Shiva,
bazı karides balıkçılarının karaya çıkarılan her ton karides için 15 ton balığı
denize döktüğünü,denizde dökülen -içinde kaplumbağaların da bulunduğu- bu
canlıların büyük bir kısmının ölü veya ölmek üzere olduğunu ifade etmiştir. Bu
tam anlamıyla bir katliamdır.
Shiva,
büyük şirketlerin bu faliyetlerinin sürdürülemez olduğunu ifade eder ve bunu
bir "tecavüz et ve kaç" stratejisi olarak niteler.
Shiva,
kişinin sadece beslenmeye hakkı olduğunu iddia etmez, o kişinin, kültürüne ve
alışmış olduğu diyete göre beslenmeye hakkı olduğunu da söyler. Örneğin
vejateryen bir diyetle beslenen bir kimseye et dayatılmasının, onun besin
hakkına saldırı olduğunu düşünür ve buna karşı harekete geçilmesi gerektiğine
inanır.
Bunlar
kitapta yazanların sadece benim özetleyebildiğim kadarıdır. Tüm bunların
ışığında insanın düşünmesi ve elde ettiklerinin doğa adına ne gibi bedeller
ödenerek elde edildiğini sorgulaması gerekir. Tam bu noktada hatırlanması gereken de şudur:
Kişi yaşam zincirine ne yaparsa kendisine de onu yapmış olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder