Kapak Tasarımı: Fahri Karagözoğlu Yayın Evi: Bilgi Yayınevi Yayın Yılı: 20.Basım / Mart 2008 Sayfa Sayısı:186 |
ARKA KAPAK:
Balıkçılar, sünger avcıları, dalgıçlar, gemiciler...
Halikarnas Balıkçısı hikâye ve romanlarında deniz insanlarını bize tanıtırkwn, "denize bağlı olarak güzelliği, özgürlüğü, başkaldırıyı, insanoğlunun geçmişteki ve gelecekteki arayışlarını, kayıplarını, bunalımlarını, korkularını; ışığı kırar gibi kendiliğinden, alabildiğine etkin bir anlatımla ortaya koyarak, çağdaş insancıl bakışla eski uygarlıklar arasındaki bağları da göstermiştir."
Balıkçı'nın ilk romanı olan Aganta Burina Burinata, yazarın şiirli ve müzikli dilinin, doğa ve insan sevgisinin, tanıtım ve duygusal gücünün en güzel örneklerinden biridir.
- İnsan her yerde ölür -ne bileyim, dağda, taşta, harp meydanında- ne var ki denizden başka her yerde bir izi, bir kemiği, dikili bir mezar taşı kalır. Denizde boğulan denizcinin ise, tıpkı bir hulya, bir rüya gibi tam bir kayboluşu, bir silinişi vardır. (sf.7)
- Toprak kadına benzer, bağrına attığın tohumu sana çiçek ve yemiş diye yetiştirir. (sf.14)
- Ne olacak a canım! Hepimiz ya bir kaza neticesinde ya da kazasız olarak cavlağı çekeceğiz. Fakat ne bileyim, ölmeden önce insan yaşar a. (sf.25)
- Felaketler yalnız gelmezlermiş, bir tane değil, insanın başına birkaç tanesi birden yığılırmış. Doğrudur evlar. (sf.44)
- İnsan, keşfetmek, öteye varmak, yeniye açılmak özleyişiyle ceviz kabuğu kadar bir tekneye biner, iki buçuk arşın bez barçasıyla göklerin rüzgârını çalar da, elâlemin muhakkak "ölümdür, deliliktir" diye bağrışıp ayak diremelerine kulak asmadan açılır gider ve yeni dünyalar, yeni âlemler bulur. (sf.52)
- Ne biçim dünyaya doğmuştum ben_ "Güzel" diyordum, güzel dediğime dönüp bakmıyorlardı bile. "İyi" diyordum, omuz silkiyorlardı. Birisinin dobra dobra dosdoğruyu söylediğini duyuyor, heyecanlanıp, "Doğru!" diye bağırıyordum. "Aman sus!" diyolardı. (sf.52)
- Beraber çalışıp beraber çile çeken insanlar birbirine öyle bağlanıyorlar ki, bir kısmı buz, bir kısmı da ateş olsa, birbirine uyup canciğer kardeş oluyorlar. (sf.101)
- Bana öyle geliyor ki dünyada mevcut sonsuz sevgi dile gelmek için can atar, dudaklarda tir tir titrer, gelgelelim dile gelmeye utanır, utanır, utanır! (sf.110)
- İnsan bir mevsimde bir ağacın muayyen bir dalında bir yemiş buluyor. Yiyor ve hoşuna gidiyor. Bir-iki mevsim sonra yine aynı dalda aynı yemişi arıyor, ya yemiş o dalda bulunmuyor ya da bulunursa hoşa gitmiyor. Belki de yemişi arayan değişmiş bulunuyor. (sf.124)
- Felaketin bazen kendine ait bir havası vardır. Onun yaklaşmakta olduğunu insan yüreğinde soğuk soğuk duyar; şen ve güneşli bir gün, güneşin üzerinden bir kara bulutun geçmesiyle, dünyanın benzinin solup kül oluvermesi gibi. (sf.125)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder