Yayın Evi: İnkılâp Kitabevi Kapak Tasarımı: Hakan Bektaş Yayın Yılı: 2005 Sayfa Sayısı: 256 |
ARKA KAPAK:
Aydın Arıt (1926 - 2003) : İstanbul Robert Koleji'ndeki öğrenimini yarıda bırakarak Amerika'ya gitti ve iki yıl kaldı. İlk öyküsü (Son Penaltı) 1958'de Yeni İstanbul'da yayınlanan Arıt, yazarlığa roman ve tiyatro oyunlarıyla devam etti.
Başlarında bir avukat olan üç kişilik bir çete, yüklü paralar karşılığında "müşterilerinin" sorunlarını yasa dışı yollarla çözmektedir.
Ekibin tetikçisi, her adam öldürüşünde farklı ve yaratıcı teknikler kullanır ve cinayetlerini birer başyapıt olarak görür. Ona göre, "Adi bir katil değil, bir cinayet üstadı"dır. Zaman içinde çete dağılır, lideri olan avukat ise âşık olduğu kadının sayesinde kendini farklı ve daha sakin bir hayatın içinde bulur.
Ancak zamanında bu üç kişiyi bir arada tutan çıkar ilişkisi ve kirli geçmişleri peşlerini bırakmayacak, aralarında sorunlara yol açacak ve en sonunda birbirlerine duydukları nefret tehlikeli bir boyut almaya başlayacaktır.
Sapıklar, 2003 yılında aramızdan ayrılan Aydın Arıt'ın, yayımlandığı yıl olumlu eleştiriler alan, 1950'lerin plajları, sahil gazinoları ve kulüpleriyle ünlü İstanbul'unda geçen heyecanlı, sürükleyici ve eğlenceli bir "suç romanı".
- Kadın, erkeğine ve evladına bağlanabilirdi, fakat erkek ancak zaptedilebilirdi. (sf.6)
- "Dert, ancak dökmekle azaltılır." (sf.98)
- "Genç insanlar tabii yaşlılardan daha fazla hata işlerler. Bir bebek, hiç düşüp kalkmadan yürüyebilir mi? Fakat hatayo affedebilmek kabiliyeti, bir insanın hayat karşısında vereceği olgunluk imtihanında iyi not almasını sağlayacak başşlıca husustur." ( sf. 102/ 103)
- Onunla işe girişmek, köpek yerine kurt ile ava çıkmaktan farksız değil miydi? Av zevki tatmin edilmemiş kurdun da dönüp sahibine hücum etmesi her an ihtimal dahilindeydi. (sf.147)
- "Bak evladım... çiçekler tıpkı kadınlara, bilhassa genç ve hassas
kadınlara benzerler. Zaten kadın deyince akla genç, güzel, yüzüne
bakınca bir daha bakmak isteyeceğin bir huri gelir. Yoksa muşmulaya
dönmüş kocakarıları kadından sayan kim? Onları bir kalem geç! Öyle değil
mi?"
Huruç işine ara vermeden başıyla onu tasdik etti.
"Çiçekler tıpkı kadınlara benzer dedik... Niye? Çünkü çiçeğin ne kadar suya ihtiyacı varsa, kadın da o derece aşka muhtaçtır. Fakat suyu çiçeğe - senin demin verdiğin şekilde - Horhor çeşmesinden akıtır gibi verirsen, bitki zedelenir. Sapı kırılmamışsa bile, sarsıntıdan yaprağı dökülür, güzelliği gider. Bu yüzden çiçeğin hayat menbaı olan suyu bile, ona usulüyle ve temkinli davranarak vereceksin. Şimdi gelelim kadınlara: Onların da aşksız yaşayamayacağını ifade etmiştik. Fakat pek fazla üstüne düşülerek, olur olmaz şeylerden kıskançlık vesilesi icat edilerek, kadına hoyratça sunulan bir aşk, ne kadar kuvvetli olursa olsun, onu yıpratır, mukabele göstermek arzusunu kırar..." (sf.156/ 157) - "İnsan rakibini takdir edemezse, zafere erişemez!" (sf.213)
- "Kadın bir erkek için cazip olduğu müddetçe güzeldir." (sf.230)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder