Pazar, Şubat 19, 2012

AKIL HASTALIKLARI

 Hayal gücü Çinli bir cellâttan çok daha kötüdür.Korkunun dozunu o ayarlar,bizim onu fazlasıyla tatmamıza ve hissetmemize sebep olur.Gerçek bir felâket aynı noktaya iki defa isabet etmez;darbe kurbanını ezer geçer.Bundan bir önceki an bizim felâketi hiç düşünmediğimiz bir zaman dilimidir.Gezintiye çıkan biri,bir araba tarafından ezilmiş,yirmi metre öteye fırlatılmış ve ölmüştür.Dram sona ermiştir,hatta hiç başlamamıştır ve devam da etmemiştir;süreyi oluşturan şey düşüncedir.

Ben de kazayı düşündüğüm zaman,bu konuda kötü yargılara varırım.Değerlendirmelerim,her an ezilmek üzere olan ama hiç ezilmeyen bir insanınki gibidir.Yaklaşan arabayı hayal ederim,aslında böyle bir şeyi dahda önceden fark etsem kurtulurdum;fakat kaçamıyorum.Çünkü kendimi ezilmiş olan kişinin yerine koyuyorum.Kendi ezilişimin görüntüsünü bir film gibi izliyorum,ama yavaşlatılmış ve zaman zaman durdurulan bir film gibi ve tekrar başlıyorum,capcanlı bir hâlde bin defa ölüyorum.Pascal,sağlıklı birisi için,sadece sağlıklı olması yüzünden hastalığın dayanılmaz bir şey olduğunu söylerdi.Ağır bir hastalık bizi öylesinde bitkin hâle düşürür ki,artık yalnızca hastalığın o anki etkisinden başka bir şey hissetmez oluruz.

Bir olay,ne kadar kötü olursa olsun,olabilmesi muhtemel şeylerin sonunun getirdiği,bir şeyin olacak olması korkusun sildiği ve bize yeni renklerle dolu yeni bir gelecek gösterdiği için iyi bir şeydir.Acı çeken bir insan,belki de bir gün önce mutsuzluğuna sebep olabilecek bir durumu çok mükemmel bir olaymış gibi umutla bekler.Aslında zannettiğimizden daha akıllıyız.

Gerçek kötülükler tıpkı bize doğru gelen bir cellât gibi çarçabuk gelir.Bu cellât,saçları keser,gömleği V biçminde biçer,kolları bağlar,insanı iteler.Bu bana çok uzun gelir;çünkü bunun üzerine düşünürüm;tekrar tekrar aynı konuya döner;makasların çıkardığı gürültüyü duymaya ve kolumun üzerindeki yardımcıların ellerini hissetmeye çalışırım.Gerçekte bir izlenim ötekini kovalar ve mahkûm olanın gerçek düşünceleri hiç şüphesiz bir solucanın kesilmiş bölümlerindeki ürpertilerden ibarettir.Parçalara ayrılmış olan solucanın bundan dolayı acı çekmesini isteriz,ama acıyı hangi parça çekecektir?

Artık yaşlılıktan çocuklaşmış bir ihtiyarla ya da bize "dostunun mezarı"nı gösteren uyuşmuş bir ayyaşla karşılaşmak bize acı verir.Acı verir;çünkü aynı anda hem oldukları hem de artık olmadıkları gibi olmaları istenir.Fakat artık olan olmuştur;iyi ki zamanın izleri silinemez her yeni durum bir sonrakini mümkün kılar;tek bir noktada topladığınız tüm bu üzüntüler,zamanın izlediği yol üzerinde birbiri ardınca tek tek sıralanmışlardır.Bir sonraki anı getirecek olan bu anda yaşanan acıdır.Yaşlı bir adam,yaşlılığın acısını çeken genç bir adam değildir.Ölen bir insan da ölen bir yaşayan insan değildir.

Bu yüzdendir ki ölüm,yalnızca yaşayanlara dokunur.Mutsuzluğun ağırlığını yüklenenler ise yalnızca mutlu olanlardır ve sonuç olarak insan,kendi mutsuzluklarına olduğu kadar ikiyüzlülük olmadan diğerlerinin mutsuzluklarına da duyarlı olabilir.Bu yüzden hayat konusunda yanlış yargılara kapılmak mümkündür ve eğer tedbir alınmazsa,bu durum insana hayatı zehir eder.Trejedi oynamak yerine,insan gerçek bilgi yoluyla ve tüm gücüyle şimdiki gerçeği düşünmelidir.

12 Aralık 1910
Mutluluk Güncesi
Alain

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder