Çarşamba, Ekim 19, 2016

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları| Ransom Riggs | Bayan Peregrine #1

Şu kitabı çıktığı günden beri okumak istiyordum, bir türlü elim varmıyordu satın almaya. Bir yerlerden de kucağıma düşmedi, "aaa ben sana veririm, okursun" diyen bir tanıdık çıkmadı, taa ki şu zamana dek.

Canım Utku okumuş kitabı, okumuş ve beğenmemiş. Eleştiri dolu yazısını okuduğumda "ben de okumak istiyorum ama almak da istemiyorum, al şimdi daha çok merak ettim" minvalinde bir yorum bırakmıştım. "Masanın üzerinde gördükçe sinirlerim bozuluyor, sana göndereceğim ben bunları." dedi ve kitapları bana gönderdi.

Şimdi, buradan sonrasında kitaptan bahsedeceğim ama bence bir köşeye Utku'nun yazısını da açın çünkü sanırım ona da bir cevap niteliğinde olacak meh meh meh.

Öncelikle, kitabı Utku'nun notları eşliğinde okumak -kendisine de söylediğim üzre- çok keyifliydi. Kendisini kitabı okurken ve huysuzlanırken gözümde canlandırabiliyorum. Onun küçük notları olmasaydı ben bu aksaklıkların farkına varır mıydım hiç bilmiyorum. Sonuç olarak ben sevdim Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları'nı.

Utku'nun dediği gibi, dedenin öyküde çok sönük kalması gibi bir durum var ve bence bu rahatsız edici değil. Zaten dedenin hikâyesini okumayacağımızı biliyorduk. Bu yüzden bu konuda rahatsız değilim.

Jacob karakterinin ben de iyi oturmamış bir karakter olduğunu düşünüyorum. İşte bütün bu "ben bu çarkın içinde olmak istemiyorum, süper market yönetmek istemiyorum, süper zenginiz ve bundan nefret ediyorum" ayakları ama bütünüyle züppeliğe batış ve bu durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmayış. Reddet o zaman aileni çocuğum, ben hayatıma farklı bir yön çizeceğim de, kendi süpermarketinde çalışma git başka süpermarkette çalış.

Ailevi ilişkileri bok. Babanın büyükbabayla sorunu var, bana kalırsa çocuğun da babayla sorunu olmalı. Dede ölmüş, cesedini oğlunuz bulmuş, çocukla oturup konuşmuyorsunuz. Hayatı konusunda hiçbir etkiniz yok. Bozulan fırını tamirciye emanet eder gibi, oğlanı doktoruna emanet ediyorsunuz. Bu sırada çocuğun isteklerinin ve hislerinin hiç önemi yok. Doktor ne söylerse harfiyen yapılıyor. Ama bozulan bir fırın değil o insan ve alın bakalım işte sonunuz böyle olur.

Babanın kendi içindeki durumu içler acısı. Otoriter babayı oynamaya çalışıyor ama kendisi de ne olduğu konusunda bir çözüme kavuşabilmiş değil. Yahu beş gün önce baban öldü sen kuş da kuş diye kafayı yiyorsun, ama bazı insanlar travmalarını çalışarak aşar değil mi? Her neyse bana kalırsa baba da derinliği olmayan ve kötü kurgulanmış bir karakter.

Ya annenin tutumuna ne demeli? Kocanın babası, oğlunun da doğal olarak dedesi öldü. Tanrının unuttuğu bir adaya bu olayla yüzleşmeye gidiyorlar. Sen nasıl "başımdaki iki çocuktan da kurtuluyorum, eski günlerime merhaba" diyebiliyorsun acaba?

Ebeveynlerin bu derece aklını kaçırmış olmasını kitapla ilgili bir tutarsızlık, bir sorun olarak görmüyorum zira annem de bekaretimi kaybetmemdense intihar etmemi tercih eder falan. Dolayısıyla bu komple hayatla ilgili bir tutarsızlık sanırım... Ebeveynler hiçbir zaman aklı selim olamıyor sanırım...

Bütün bunların ötesinde, fotoğraflı öykü mevzusu beni rahatsız etti. Bu fikri sevmiştim aslında. Kitapçıda kitap sayfalarını karıştırdığımda fotoğrafları da sevmiştim ve kitabı sırf o fotoğraflar için bile almak istemiştim ama şimdi düşününce belki de bir satış tekniğidir, bilemiyorsun ki... Kitapta Bayan Peregrine'in fotoğrafların birinde genç birinde yaşlı olması, yine Emma'nın aynı yaşta görünmüyor olması falan filan, bunlar hep sorun bence. Sanki yazar fotoğrafları toplamış, onlara bakmış, etkilenmiş ve "haydi oturup bu tuhaf fotoğraflara tuhaf bir hikaye yazayım" demiş gibi ama bazı yerlerde fotoğraflar çok gereksiz ve çok zorlama.

Kitaptaki aşklı mevzu beni de biraz bozdu. Yani, kızın seksen yaşında olup 15 yaşında görünmesi bir yana, dedenin eski sevgilisi? Yani, dedenin eski sevgilisi. Dedenin. Dede. Of ne bileyim ya gerçi, galiba böyle şeyleri yargılayabilecek son kişi benim gkjdkgfd.

Kitap bir çok kişi tarafından Harry Potter'a benzetilmiş. Benzerlikler var ama bunları da yadırgamıyorum ve hoş görüyorum, çünkü klişelerden kurtulmamızı beklemiyordum zaten. Kitapla ilgili birkaç sıkıntım daha var.

Birincisi, evet bu çocuklar çocuk, ama senelerdir yaşıyorlar... Yani sürekli aynı döngüyü tekrar ettikleri ve hormonları sabit kaldığı için mi asla olgunlaşamıyorlar? Evet çocuklar ama seksen senedir hayattalar... Bu böyle bir şey galiba, gerçekten böyle bir şey mümkün olsaydı nasıl olurdu bilemiyorum ama bence seksen yıldır çocuk olan bir çocuk, bu çocuklar kadar aptal olmazdı...

Bunun dışında, kahramanların döngü dışına çıkınca bir anda yaşlanacakları ve ölecekleri söyleniyordu. Bu yüzden döngü hayati bir önem taşıyordu. Bayan Peregrine'in durumu yüzünden tamamen döngü dışı kaldılar ve eee? Şimdi sakin sakin yeni döngü arıyorlar? Bir gecede toza dönen bir elma ve fakat çocuklara neden hiçbir şey olmuyor, mesela neden doksan yaşında, buruş buruş uyanmıyorlar?

Kitabın sonu tam bir facia... Jacob bu insanları yalnız bırakamayacağına karar veriyor ve babasına durumu açıklayan bir mektup yazmaya kalkışıyor. Sonra nasılsa babamı asla inandıramam diye düşünüyor. Ve sonra ne oluyor dersiniz? Görünmez çocuk, uçan kız falan hooop diye adamın karşısında bitiveriyor, eline de "biz gerçeğiz" diye bir not tutuşturuyorlar ve olay çözülüyor...

Şimdi, ikinci kitapta göreceğiz bunları gerçi ama, ne olacak, bu adam inanacak mı bunlara? Karısına ne diyecek? Oğlumuz uçan bir kız, yanan bir kız ve görünmez bir oğlanla bir bilinmeze yol alıyor mu? Sonra da fotoğrafı mı gösterecek? E karısı bu sefer de adamı tımarhaneye kapatır...

Peki bunca eleştiriye rağmen kitabı neden beğeniyorum? Bunca eleştiriye rağmen kitapla bir sorunum yok çünkü zaten Utku'nun yorumu sağ olsun olacaklara hazırlıklıydım ve okumaya büyük bir beklentiyle başladım. Bazı kurgular öyle muazzam oluyor ki, yaratılan dünyaya dair hiçbir gedik bulamıyorsunuz, böyle şeyler okumak tabii ki daha keyifli. Ama akıcı oluşu, bir çırpıda bitişi, şöyle böyle de olsa yeni bir dünyanın kapılarını aralayışı ve bazı karakterlerin sevimliliği nedeniyle herhalde, okurken eğlendim ve tüm bunlar gözüme çok batmadı. Öteki kitaplarını da okurum ben, Cansu'nun dediğine göre, ikinci kitap çok daha sürükleyiciymiş. Ve umarım sorularıma ikinci kitapta yanıt alırım.
399 sayfa

5 yorum:

  1. Ben bunun filmine gittim ama kitabı olduğunu hatırlamadan gittim.Hatirlamadan diyorum çünkü ben o kitabı defalarca kez görmüştüm ama adını değil de hep kitap kapak fotoğrafını hatırlıyorum.Garipti işte ^-^
    Annesi ve babası beni de yedi bitirdi.Nasıl anne bana bunlar???Özellikle babası,çocuğu saatlerdir ortada yok aaa evlat ben de seni arıyordum diyip bitiriyor.Bizimki olsa 2 saat sorgular.
    Ayrıca döngüden çıktıklarında ben de hepsinin hemen yaşlanmasını bekledim ama yok.Aynılar.
    Veee bence hiçbir şekilde aşk olaylarını yapamamışlar.Ne Jacop-Emma olmuş ne de Enoch-Olive.
    Ben filmden çıkınca bu kadar olumsuz şey sıralamamıştım.Sen yazınca fark ettim hepsini.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben filme gitmedim o yüzden bilmiyorum. Kitapta bir Enoch- Olive aşkı hatırlamıyorum. Filmde mi eklemişler acaba?

      Sil
    2. Filmde sürekli Olive erkeğin peşinden koşuyor ve Enoch bir sure yüz vermiyor falan.Ondan sonra olayı öyle bir şekilde bağlıyorlar ki off bunu çizgi filmde yapıyorlar,ne alaka şimdi diyorsun.

      Sil
  2. kitabı okumadan filme gidenlerdenim ben de. fazla uzaklaşmamış gibi anlattığna göre film. ama ben filmi de beğenmedim açıkçası :)

    YanıtlaSil