Çarşamba, Şubat 17, 2016

Hücre ~ Hubert Selby Jr.

Bir çift ayakkabı almaya gidersin, adama anlatırsın nasıl bir şey istediğini, ayakkabı numaranı, diğer her şeyi ama o, ayağını bir şeyin içine tıkıştırıverir. Bu tam olmadı gibi dediğinde, senin ayakkabı numaran olduğunu, nasıl da yakıştığını söyler ve daha bir sürü bok uydurur durur. Eve vardığında ayakların su toplamış, eben sikilmiştir; gidip öldüremezsin de orospu çocuğunu! Ayakkabıları alıp adamın götüne soksan, o da olmaz! 

Yarabbim, bir daha aklım başımda değilken kesinlikle kitap almayacağım! Bu kitabı iki sene önce çılgın bir kitap alış verişi esnasında almıştım ve referansım da daha önce okumuş olduğum Bir Düş İçin Ağıt'tı. Büyük hata etmişim demek.

Kitabı yedi günde okumuşum ama ne okuma. Sanki yüzyıllardır elimde. Sayfalar ilerlemiyor, bitmek bilmiyor kitap! En sonunda daha fazla direnemedim ve atlayarak okudum. Bir şey kaybettiğimi zannetmiyorum çünkü zaten sürekli aynı şeyleri okuyoruz! Ne okuyoruz peki?

Herifin birini gecenin bir yarısı bir kuyumcu dükkânı önünde dikilirken görüyor iki polis memuru. Şüpheli olduğuna karar verip tutukluyorlar, mahkemeye çıkarılana kadar da bir hücreye tıkıyorlar. Bizim adam, mahkum yani, tuvalet kağıdına çiziktirdiği bir mektupla yardım istiyor. Suçsuz bir vatandaş olarak böyle bir muamele görmekten çok rahatsız. ÇÜNKÜ MASUM BİR VATANDAŞ O.

Hücrede kaldığı süre boyunca, büyüyüp duran sivilcesini dinliyoruz yazardan. Adamın çocukluk anılarını, sapkın cinsel yaşamını, sadist hayallerini, zavallı iki köpeğe yaptıklarını veya yapmayı düşündüklerini. Bunların ne kadarı gerçek ne kadarı adamın hezeyanları anlamaya çalışıyoruz sayfalar boyunca. Çıkarılacağı mahkemenin 4395439 farklı senaryosunu okuyoruz, kafasında kurduğu. Bolca midemiz bulanıyor, bolca sıkılıyoruz. Kitap bittiğinde de elimizde kalan hemen hiçbir şey yok. Sapkın bir beyni baskı altına alıp sınırlı bir alana hapsedersek daha ne kadar sapkınlaşır onu görüyoruz, bir de altını çizdiğim elle tutulabilir tek şey olan şu birkaç cümle var:

Bir polis devletinin ortasında yaşıyoruz, korkunç bir neofaşizmin. Nereye giderseniz gidin, ne yaparsanız yapın, Devletin gözü üzerinizde olacaktır, polis üniforması içindeki devletin, polis kılığındaki.

Sıradan bir insan, doğal olarak, varolan yasaların birçoğundan bihaberdir. Aslına bakılırsa kitaplarda öylece duran o kadar çok kanun var ki, bazıları yüzlerce yıllık; mesleğin içindekiler bile, buna kürsüleri ardındaki hâkimler de dahil, bunların hepsini biliyor olamaz. (...) Peki niye hâlâ izin veriliyor bu kanunların durmasına? Niyesini söyleyeyim. Bu Polis Devletinin maşalarına (polislere) vatandaşları istedikleri zaman taciz etmelerini sağlayacak bir yol sunmak için. Biliyorlar ki hiçbir vatandaş, kanunlara ne kadar saygılı olursa olsun, kanuna aykırı herhangi bir şey yapmadan beş dakika yürüyemez sokaklarda.

Bu Devletin insanlarının kendilerini çevreleyen gerçek ama gizli tehlikenin farkına varma zamanı geldi. Bu faşist kanserin büyümesini durdurmak için hemen bir şeyler yapılmazsa bir gece, kapınızı kıran baltaların sesiyle uyanabilir, emniyet timleri tarafından yatağınızdan dışarı sürüklenebilirsiniz.

4 yorum:

  1. Bir rüya için ağıt filmini düşünecek olursak...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onu sevmiştim ben ya, hem okumuş hem izlemiştim. Tabii o da hayli rahatsız ediciydi ama Hücre...

      Sil
  2. Aslında her kitap bir şeyler ifade eder diye düşünüyorum :) İnsanların kitapları yoktur. Kitapların insanları var bence. Kitaplar doğru insanların eline geçtiğinde içindeki mesaj açığa çıkıyor sanırım. Bu kitabın mesajı senin için değilmiş galiba. Yine de çok güzel bir yorum olmuş. Eğlenerek okudum. Ellerine sağlık. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de öyle düşünüyorum. İşte kimsenin inkar edemeyeceği belirli bir edebi kalite var, onun dışında konuların bizimle uyuşup uyuşmayışı ve kişisel zevklerimiz mevzu bahis hep :) Edebi kalitesini eleştirecek yetkinlikte değilim ben, ama konusu, anlattıkları beni hiç cezbetmedi :D

      Sil