Çarşamba, Ağustos 26, 2015

biri, hiçbiri, binlercesi


Af buyurun, dibe göçtüğüm, duyduğum her söze delirdiğim, vurulup öldürülesi bir sinek gibi hissettiğim, beynimin içinde ruhumun aksiyle küçük delikler açtığım, kaz kafalı dolaştığım zamanlar oldu. Ve işin aslı dışarıdan hiç de öyle görünmüyordum.
"İşte yakalandın" diyorsunuz değil mi dostlarım. "Demek çok önceden yitirmişiz seni," diyorsunuz.
Hayır, yanılıyorsunuz. Ruhumu kaybetmiş değildim. Ama gerisi için, yani aylaklığım, vazgeçmişliğim hakkında konuşuyorsanız, o konuda haklısınız. Babamın ölümünün ardından ki o da sağlığında bir işe yarayayım diye çok uğraşmış ama başarılı olamamıştı, varsıl ve sadık iki arkadaşım, Sebastiano Quantorzo ve Stefano Firbo, işlerimle, iyisiyle kötüsüyle ilgileniyorlardı çünkü o dönemde neye elimi atsam berbat ediyordum. Hiçbir şeye isteğim yoktu, evlenme işi hariç. Evlen, demişti babam, belki bana zerre kadar benzemeyecek bir çocuğum olur umuduyla. Ve zavallı adam, bu hayaline dahi erişemeden göçtü gitti.

Buraya dikkat ediniz, babam hayatını nasıl düzene soktuysa, benim arzum da o yöndeydi. Tamı tamına böyle. Ama iş adım atmaya gelince sanki tutuluyor, bir tek adım bile atamıyordum. Neye niyetlensem uzun uzun düşünüyor, çok uzakları gözüme kestiriyor ama daha ilk adımda ayağı takılan bir çakıl taşının etrafında dolanıp duruyor, başkaları, beni alıkoyan çakıl taşını, ellerini kollarını sallayarak geçip giderken ben, bana anlaşılmaz bir dağ gibi görünen çakıl taşıyla baş başa kalıyordum. Sanki bütün ömrüm orada, o taşın başında geçecekmiş gibi.

Daha ilk adımda öylece, ruhum ağırlaşmış halde, çakıl taşlarıyla doldurulmuşum gibi ki ikisi de aynı kapıya çıkar, kalakalıyordum. Ama izleyecekleri yolu bilip, beni geride bırakıp geçip gidenlerin de özetle benden fazlasına eriştiklerini sanmıyorum. Şüphesiz ki güçlü gösterişli atlar gibi, benden çok öteye gidiyorlardı ve sağlam bir tebriki hak ediyorlardı ama sonunda, arkalarından baktığımda, peşlerine yük arabaları iliştirmiş olduklarını görüyordum. Kendi yarattıkları yük arabaları. Ve bana bağlanmış bir yük arabası yok ve yine bu nedenle ne dizginlerim ne de at gözlüklerim var. Bu halde onların gördüğünden daha fazlasını rahatlıkla görebiliyorum. Ama işte söz konusu kendi gidişim olduğunda, nereye gideceğimi, ne tarafa adım atacağımı bilemiyordum.

Luigi Pirandello
sf.9/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder