Pazar, Kasım 30, 2014

Deliduman ~ Emrah Serbes


  • Her insanı seven birileri bulunur çünkü budur dünyada kalan son adalet kırıntısı. (sf.23)
  • O beni hatırlamıyordu tabii, olsun, hatırlanmıyorum diye unutacak değilim. (sf.35)
  • Annem sessizce ağlamaya başladı. Şaşkın ve kederli bakıyordu bana, tanımaya çalışır gibi. 'Bu benim çocuğum mu acaba?' diye düşünüyordu muhtemelen. Her annenin bunu düşüneceği bir gün gelir. (sf.41)
  • "Çağlar," dedi en sonunda kız kardeşim. "Efkan beni seviyormuş. Bana sırılsıklam âşıkmış."
    Gözlerimi yıldızlardan ayırıp ona dönmemek için güç tuttum kendimi, "Sana kendi mi söyledi bunu?"
    "Hayır. Mervenaz'la Ecem'e söylemiş, 'Çiğdem'e sırılsıklam âşığım', demiş. Onlar bana söyledi."
    "Bu yüzden mi ittin onu merdivenlerden?"
    Cevap vermek yerine iç çekti, ardından derin bir sessizlik kapladı odayı, en sonunda, "Çağlar" dedi yavaşça. "Galiba ben de Efkan'ı seviyorum."
    Kız kardeşime döndüm, ellerini başının altında kenetlemiş, yüzünde hoşnut bir tebessümle yıldızlara bakıyordu. Martılar da hâlâ çığlık atıyordu. (sf.44)
  • Dünyanın en acımasız adamları aşçılar arasından çıkar. İnanmıyorsanız gidin bir gün herhangi bir otelin mutfağında çalışın ve kare biçiminde doğramanız gereken domates parçalarından biri hafiften dikdörtgene benzesin. (sf.51)
  • Ayrıca ben mesela, geçen yıl on beş tatilde, bütün toplumsal baskılara rağmen Karamazov Kardeşler'i okudum. Bizim Safalı Yılmaz Halk Kütüphanesi'nde çokbilmiş bir memure vardı, "Onu on beş tatilde bitiremezsin, Yüzyıllık Yalnızlık'ı oku," diye tutturmuştu. "Yüzyıllık Yalnızlık neymiş Allah aşkına," demek zorunda kalmıştım en sonunda. "Asırlardır yalnızız biz!" (sf.51)
  • Genellikle kötücül insanlar başkalarının yaptığı kötülüğün hemen farkına varırlar. Ellerine fırsat geçmediği için kötülük yapamadıklarından, başkalarının yaptığı kötülükleri en ağır şekilde yargılayanlar da onlar olur. (sf.76)
  • Acı dolu bir dünyada yaşıyorduk ve bu acıların çoğunun mantıklı bir açıklaması yoktu. (sf.99)
  • O iri yarı günlerin ve kasvetli gecelerin içinde, zamanın dışına sepetlendiğimizi, orada iki kişi olsak bile çoktan yapayalnız kaldığımızı biliyorduk. Karaya vurmuş iki balık da bilir bunu. Çoğu zaman bilir. (sf.107)
  • Diyeceksiniz ki niçin! Ne bileyim niçin! 'Önce bir özgür olalım da, ondan sonra o özgürlükle ne yapacağımızı düşünürüz' demiştik. Belki de hiçbir şey yapmazdık. O hissin kendisi yeterdi bize. Özgürlüğü hep insanın canının istediğini yapması zannediyoruz, oysa özgürlük her şeyden evvel bir histir. Eylemden önce o his gelir. İnsana bir şey yaptıran yahut yaptırmayan o histir. (sf.117)
  • Birden bana döndü, gözlerindeki o yabani ışığı gördüm, erken çekilen acıların ışığı, içine sıçılmış çocukluğun ışığı, asla değişmez, parmak izi gibi ele verir insanı hayatın her döneminde. (sf.281)
  • İnsan sadece öğrenmek zorunda olduğu şeyleri öğrenir oğlum. Sadece acıyla öğrenilenler unutulmaz. Ve ne vakit çekilirse çekilsin, insanın yüreğinin en derinlerinde hissettiği acı, o saf acı, bir imbikten süzülürcesine gelip insanın içine akan o katıksız acı, tüm zamanların acısıdır. (sf.347)
Buradan önce Gezi direnişine;
sonra Michael Jackson'a


son olarak da Emrah Serbes'e Neşet Ertaş aracılığı ile

bi selam çakmak istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder