Pazartesi, Ekim 27, 2014

Dora: Freud'a Kafa Tutan Kız ~ Lidia Yuknavitch

Son zamanlarda kendimi bu kadar kaptırarak okuduğum bir kitap olmadı galiba. Kitabı yaz tatilinde ailemin yanına gittiğimde indirimde oluşu nedeniyle almıştım. Daha önce bir blogda görmüştüm ve okunacaklar listeme eklemiştim zaten. Önsözünde Chuck Palahniuk imzası olması benim için mühim bir referanstı tabii ki.

Kitabı anlatmaya başlamadan önce şu şarkıyı açmanızı rica ediyorum.

Ebeveynler çocukların daima içine ediyor gerçekten de. Bazı şeyleri sineye çekmiş ve bunları sineye çekmiş oluşunun ızdırabıyla yaşamayı neredeyse bırakmış bir anne ve ilgisiz bir baba söz konusu. Dolayısıyla oldukça sorunlu bir ergen. Dora 17 yaşında bir kız.

Kızı kendime oldukça yakın buluyorum aslında. Kendisine zarar veriyor, sevişemiyor ve o da küçükken tacize uğramış. Dönemin en iyi doktorlarından biriyle görüşüyor Dora bu problemlerini çözmek için, Sigmund Freud'la. Nedense bu görüşmeleri her zaman bir savaş olarak algılıyor ve her zaman Siggy'nin bir adım önünde olmaya gayret ediyor. Siggy hastalarının kayıtlarını tutuyor senelerce, ciltler dolusu defteri var, bunları bir gün kitap olarak yayınlamayı planlıyor. Fakat tüketim çağı, gösteri dünyası, postmodernist çağ, ne derseniz artık, hem Siggy'nin hem Dora'nın başına olmadık işler açıyor. "Söylediğiniz kişi olmanız gerekmez" diyor Dora. "İnsanların televizyonda görüp inandığı şey olun yeter." 

Dora sorunlu bir ergen, bir baş belası olmanın yanında bir yandan da sanatçı aslında. Sesler ve görüntüler topluyor, kesiyor, kırpıyor, montajlıyor ve filmler oluşturuyor.

Kitapta hepsi bir noktada kaybetmiş, hepsi biraz karanlık, biraz tehlikeli, biraz arıza tipler var. Aynı zamanda hepsi yaşam savaşı veriyor. Freud'a Kafa Tutan Kız, benim beklentimin üzerinde, temposu yüksek ve keyifli bir kitap doğrusu. Çok güzel de bir okuma oldu. Yazarın tarzı Palahniuk'unkine çok benziyor.

  • "Bir gün sen de bütün hayatınla gülmeyi öğreneceksin." (sf.31)
  • "Herkes herkesi kullanıyor ve sonunda hepimiz lağıma gitmeyi bekleyen birer bok çuvalına dönüyoruz." (sf.74)
  • Yani hani, hayatta kim olacağınız konusunda, belki de işin püf noktası aşırıya kaçmaktır diyorum. Belki benim sorunumun bir kısmı da bu. Ben kendimim ama %50 kadar benim. Kendim olarak varım ama siliğim. Öksürüyorum. Bakışlarımı kaçırıyorum. Bayılıyorum. (sf.80)
  • Aile kendi başınıza anlamlandırabileceğiniz bir sözcük. (sf.92)
  • Söylediğiniz kişi olmanız gerekmez. İnsanların televizyonda görüp inandıkları şey olun yeter. Çünkü artık hepimizin kafası televizyon gibi çalışıyor. (sf.101 / 102)
  • Bütün erkeklerin sadece bir anneden ötekine atlamayı istedikleri doğru mu acaba? (sf.157)
  • On dört, on beş, on altı, on yedi, inanın bana. Bunlar önemli yaşlardır. Herkes bunun ergenlik çağı olduğunu düşünür -gerçek hayata geçiş dönemi olduğunu- ama bundan daha fazlasıdır.

    Bazen bütün hayatınızı bu yıllarda yaşarsınız ve sonraki hayatınız aynı hikâyenin farklı karakterlerle tekrarlanışıdır sadece. Yarın ölsem hayatın esas iniş çıkışlarını yaşamış olarak öleceğim. Acı. Kayıp. Aşk. Hepinizin bilgelik diye övündüğü şey var ya. Yetişkin bilgeliğiyle genç yetişkin bilgeliği arasındaki farkı bilmek ister misiniz? Siz geçmişinize bakıp onu yorumlayabiliyorsunuz. Bense şimdiye bakıp onu bütün bedenimle yaşıyorum. Ortak noktamızı bilmek ister misiniz? Ölü hayaller. (sf.181)
  • Artık dünyada gerçek kimliğiniz önemli değil. Önemli olan belgelerinizde ne yazdığı ve seçtiğiniz güzergâhtaki denetim kuralları. (sf.206)
  • Sevginin götünüzden sinsice yaklaşıp bir yumruk atabileceğini söylemiyorlar insana. (sf.239)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder