Çarşamba, Mayıs 28, 2014

Hokus Pokus Üzerine



"Sana âşık olacak kadar aptal bir kadına ne denir, biliyor musun?" dedi. Gözlerini Musket Dağı'na dikmişti.
"Hayır," dedim.
O da şöyle karşılık verdi: "Vietnam'a hoşgeldin." 

Bir yandan omurgalı finaline çalışmaya çalışırken bir yandan da harıl harıl Hokus Pokus'u okudum. Kitabı sene içinde Mert'le şu bir sürü kitap aldığımız alış verişte almıştık, ancak sıra geldi. Aslında ben Kanser Koğuşu ile boğuşurken, dayanamayıp bir de Hokus Pokus'a başlamıştım. Bu yüzden Hokus Pokus günlerce baş ucumda dursa da iki üç günde bitti denebilir. 

Kurt Vonnegut hakkında daha önce de konuşmuştum Galapagos üzerine yazarken. Kurt Vonnegut'un çok hümanist bir adam olduğunu, hayatının hatasının bir savaşta bulunmak olduğunu düşündüğümü biliyorsunuz. Ben Vonnegut'un üç kitabını okudum Hokus Pokus ile birlikte. Bu kitapların üçünde de savaşın ruhsal olarak sakatladığı karakterler vardı. Aslında hatta bu karakterler, baş karakterlerdi.

Gene, yani anlatıcı, hapishaneye dönüştürülmüş bir okulda yazıyor kitabını. Elinde çok fazla kâğıt olmadığı için küçük müsveddelere, eline ne geçerse ona karalıyor öyküsünü. Kitabın editörü kılığında karşımıza çıkan Vonnegut, öncelikle bunu belirtiyor. Kitapta çizgilerle ayrılmış kısımlar bu kâğıt parçalarını temsil ediyor.

Gene, yine bir savaş mağduru. Liseden sonra bir üniversiteye kabul ediliyor fakat karşısına çıkan bir asker, yaşamını tamamen değiştiriyor. Hayatı biraz tesadüfler tarafından yönetilmiş, babasının isteği ile askeri okula gidiyor ve Vietnam Savaşı'na katılıyor. Savaş görmüş her insan nefret eder herhalde savaştan, o da nefret ediyor. Çok açık bir nefret değil bu, imalarla, ince alaylarla seziliyor. Mesela kitabın bir yerinde diyor ki Gene, 

Vietnam'da geçirdiğim 3 yıl boyunca, ölen pek çok Amerikalı piyadenin son sözlerini duydum elbette. Ama 1 tanesi bile, En Yüce Fedakârlığı yaparken bunun bir işe yaradığını düşünmek gibi boş bir hayale kapılmamıştı.
Daha 18 yaşındaki bir çocuk, kollarımda can verirken şöyle demişti: "Eşek şakası bu, eşek şakası."
Hayatta her şeyle ama her şeyle dalga geçilebileceğini düşünen bir adamdan bahsediyoruz, "Gerçek korkunç bir şekilde gülünç olabilir" diyen bir adamdan. Dolayısıyla onun nefreti de alaycı, onun yakınmaları ağlak değil, hüznünde de tebessüm var. Çünkü her şey korkunç bir şekilde gülünç olabilir. Çünkü her şeye kahkahalarla gülebiliriz.

Önce Vietnam Savaşı'na katılan bu talihsiz genç, bir kadına aşık oluyor ve onunla evleniyor fakat daha sonra evlediği kadının annesi, ardından da kendisi deliriyor çünkü evet, akli dengesi yerinde değilmiş ikisinin de. Bu kalıtsal delilik konusunda çeşitli endişeleri var ama hiçbir şekilde bu konuda uyarılmadığından iki çocuk yapmaktan geri kalmamış.

Başka ilişkileri de olmuş, bize onlardan da bahsediyor. Yattığı kadınlardan birinden bir oğlu daha olmuş, çok sonra öğreniyor bunu. Yaşamın onu sürüklediği noktalar garip. Bir süre asker, sonra öğrenmede güçlük çeken çocukların bulunduğu bir okulda öğretmen, sonra azılı suçluların bulunduğu bir hapishanede öğretmen, sonra burada çan çalmakla görevli bir mahkum oluyor. Biz de bu yolculuğa ve bu yolculuk esnasında karşısına çıkan insanlara tanıklık ediyoruz.

Galapagos ile veya Mavi Sakal ile kıyaslandığında biraz daha rahat bir roman sanki Hokus Pokus, daha az karanlık. Ama onlardan daha az iyi veya daha az eğlenceli diyebilir miyiz? Hiç sanmıyorum.

Kurt Vonnegut yine eğlenceli, baştan sona kara mizahla dolu bir kitap yazmış. Ben bol bol güldüm okurken. Kafamı dağıtmak adına da iyi oldu. 

Yeryüzünde insan koleksiyonu yapmayı akıl eden tek insan benim sanıyordum, oysa Kurt Vonnegut'un yarattığı karakterlerden birinin de insan koleksiyonu yaptığından bahsediliyordu, dehşete düştüm. Biraz bozuldum, biraz eğlendim. 

Sonuç olarak benim için rahatlatıcı bir okuma oldu. Kitap Dost Kitabevi tarafından yayınlanmış. Çeviren Ali Öktem, 268 sayfa.

8/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder